1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

ICG: AB-Türkiye işbirliği daha da önem kazandı

30 Kasım 2016

Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) raporunda AB ve Türkiye arasında uzun sürecek bir anlaşmazlığın yeni bir göç dalgası üzerinde önemli etkileri olabileceği uyarısında bulunuldu.

Aleppo Syrien Flüchtlinge
Fotoğraf: Reuters/Sana

Sivil toplum örgütü Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) çarşamba günü yayımlanan "Türkiye’nin Mülteci Krizi: Kalıcılık Politikası" başlıklı raporunda, Suriye rejim güçlerinin Halep’in bazı bölgelerini IŞİD’den geri almaya başladığı ve yeni bir göç dalgası ihtimalinin olduğu bir dönemde Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki işbirliğinin daha da önemli hale geldiği belirtiliyor.

Uluslararası Kriz Grubu raporda aslında Avrupa'nın uzun vadede daha fazla Suriyeli mültecinin gelmesini engellemenin yanı sıra, Türkiye'nin uzun vadede ülkedeki Suriyeli mültecileri nasıl entegre edeceğine odaklanılması gerektiğini belirtiyor.

Raporda Ankara'nın batıyı Suriyeli mülteci sorununu çözmek ya da bu konudaki sorumlulukları paylaşmak konusunda isteksiz gördüğünü, AB Ankara ilişkilerindeki tatsızlığın mülteci sorununa da yansıdığı değerlendiriliyor.

Yeni bir göç dalgası ihtimalinin ve Avrupa'nın az sayıda mülteciyi kabul etmesinin ilişkilerde, Türkiye'deki insan hakları ve hukuk devleti tartışmaları gibi, diğer boyutlara da nüfuz ettiği değerlendiriliyor.

Yüzde 90'ı sınıra yakın kentlerde

Raporda Türkiye‘nin 2,75 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaptığı ve bu rakamın nüfusunun yüzde 3,5'ine tekabül ettiği belirtiliyor. Bu mültecilerin yüzde 90'ının Suriye sınırına yakın kentlerde ve İstanbul, İzmir ve Ankara'nın varoşlarında ikamet ettiği kaydediliyor.

Raporda geçici koruma statüsü altındaki mültecilere ücretsiz sağlık sigortası, devlet okullarına gitme imkanı veya 400 geçici eğitim merkezine kayıt olma imkanı ve Ocak 2016'dan beri çalışma izni verilmiş olduğu bildiriliyor. Ancak raporda 900 bin okul çağında çocuktan 400 bininin hala okul sistemine kayıt olmadığı ve sadece 10 bin 227 Suriyelinin çalışma izni aldığı belirtiliyor.

Kilis, Hatay ve Gaziantep'te saha araştırmasına dayanan rapor, ayrıca birçok Suriyeli mülteci, kamu kurumu, siyasi parti, sivil toplum kuruluşu ve uluslararası organizasyonla görüşme yaparak hazırlandı.

Fotoğraf: picture-alliance/dpa/C. Hoffmann

Yüzde 70'i ülkesine dönmek istiyor

Raporda Suriyelilerin yüzde 70'inin savaş sona erdiğinde ülkelerine dönmek istediklerini ifade ettikleri, ancak pekçok Suriyelinin de kültürel benzerlikler, Suriye'ye yakınlık, toplumdaki hoşgörü ve hükümetin konukseverliği gibi nedenlerle Türkiye'de kalmayı Avrupa'ya gitmeye tercih ettiği belirtiliyor. Ancak yasal durumlarının belirsizliği ve dil sorunu nedeniyle istihdam ve eğitim sistemine girişte sorunlar yaşadıkları belirtiliyor.

Nitelikli ve eğitimli Suriyeliler ise Türkiye'de iş bulamadıkları için Avrupa'ya gitmeyi tercih ediyor. Vasıfsız işçi niteliğindeki Suriyeliler ise Türk vatandaşlarına göre daha da düşük ücretlere sigortasız işlerde çalışıyor. Rapor bu durumun Türk vatandaşlarının zoruna gittiği, mültecilere bakışın da zaman içersinde negatif yönde değiştiği tespitinde bulunuyor. Ekonomistler ise mültecilerin tüketim yaptığını ve ekonomik büyümeye katkıda bulunduğunu söylüyor.

BM Mülteciler Yüksek Komiserliği eski sözcüsü Metin Çorabatır Türkiye'de çok az sayıda mülteci ya da göç uzmanı olduğunu belirterek, "Uluslararası normları bilen danışmanlar ne iktidar ne muhalefet partilerinde vardı. Bu tür bir akınla başa çıkabilecek bir yasal çerçeve de yoktu. Böylece kararlar plansız bir şekilde ve sorunlar çıktıkça kısa süreli çözümler bulmak şeklinde verildi” diyor.

Fotoğraf: picture alliance/ZUMA Press/

Entegrasyon sorunu

Rapor Türkiye'deki Suriyeli mültecilerin yaşadığı entegrasyon sorununa da dikkat çekiyor. Mültecilerin entegrasyonunun sadece finansal ve yönetimsel değil kültürel ve siyasi değerler anlamında da değerlendirilmesi gerektiği belirtiliyor. Raporda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın mültecilere vatandaşlık verilmesi önerisi gibi konuların zaman zaman Türklerin öfkesini çektiği belirtiliyor.

Uzun dönemde vatandaş olma perspektifinin Suriyelilere entegre olma isteği vereceğini ancak bunun konsensüs olmadan yapılması halinde riskli olduğu değerlendirmesi yapılıyor.

Raporda ayrıca açık kapı siyasetinin güvenlik risklerini arttırdığı, çünkü radikal örgütlere bağlı cihatçıların da sınırdan ellerini kollarını sallayarak geçtiği belirtiliyor.

Raporda eğitim ve istihdam sistemine daha fazla katılım hedefiyle Suriyelilere daha fazla kaynak aktarılması gerektiği ve kapsayıcı bir vatandaşlık tanımına ihtiyaç olduğu belirtiliyor. Ancak bütün bunların tüm paydaşların ortak katılımıyla yapılabileceği not ediliyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Seda Sezer Bilen