1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Prof. Dr. Taşkın: Yapılan siyasi bir tasfiye

8 Şubat 2017

KHK ile ihraç edilen akademisyenlerden Prof.Dr. Yüksel Taşkın DW Türkçe’ye konuştu. Barış bildirisine imza atan akademisyenlere açılmış bir dava olmadığına dikkat çeken Taşkın “siyasi bir tasfiyenin yaşandığını” söyledi.

Türkei Prozess über Akademiker in İstanbul
Fotoğraf: DW/K. Akyol

DW Türkçe: Kanun Hükmünde Kararname sizin açınızdan sürpriz oldu mu?

Yüksel Taşkın: Yok sürpriz olmadı. Biz Marmara'daki soruşturma komisyonunun raporundan haberdardık. KHK ile atılacağımızı da bir aydır filan tahmin ediyorduk.

Hazırlıklıydınız yani?

Dönem başlamıştı, derslerime girip çıkıyordum. Sonuçta biraz sürpriz oldu ama beklenmedik bir şey değil tabii.

Dersler yarım kaldı bu durumda

Evet, intro (giriş) yaptık ve öyle kaldı yani.

Hangi dersleri veriyordunuz?

Uygarlık tarihi (Humanities) ve edebiyat ve siyaset dersleri veriyorum. Biri zorunlu biri seçmeliydi. Başlamıştık ama devam ettiremedik.

Yerinize bir başka hoca mı girecek?

Ona bölüm karar verecek. Ben de yardımcı olurum tabi, öğrencilerin mağdur olmaması için. Ama başka bir hocayla halledecekler artık.

Bir kırgınlık duyuyor musunuz?

Çok ciddi bir kırgınlık var tabi çünkü tamamen bir siyasi tasfiye aslında bu. Dolayısıyla bir bahaneyle bizleri tasfiye etmeye çalışıyorlar. Başka yerlerde, Türkiye'nin başka alanlarında bunu yaptılar zaten. Akademide bunu yoğun bir şekilde uzun bir süredir yapıyorlardı; yoğun bir şekilde devam ettiriyorlar. Devamı da gelebilir çok tepki oluşmazsa.

Siyasi bir kesim derken bu kesimi nasıl tanımlarsınız?

Tek kişilik protesto mücadelesi

01:18

This browser does not support the video element.

Kendi hukuklarında bile suç olmayan, artı savcıların bile terörle ilişkilendirmediği, hatta dava açmadığı, şuanda biz barış imzacılarına açılmış bir dava yok. Dört kişiye açılmış bir dava var. Orada da terör isnadından vazgeçildi, dolayısıyla üniversiteler savcılardan daha savcı kesilmiş durumdalar. Bu bir fırsat onlar için. Üniversitede son derece niteliksiz bir örgütlenmeleri var zaten. Niteliksizlikleriyle nispeten nitelikli yan yana duramıyor. Akademik bir etkileşim zaten yok. Akademi diye bir şey yok zaten Türkiye'de. Küçük küçük adalar var, biraz daha akademik diyebileceğimiz. Gerisi memurlardan ibaret. Dolayısıyla böyle bir problem yaşıyoruz. Bunun adı siyasi tasfiye diye düşünüyorum ben.

Sosyal medyada "Onlar da bildiriye imza atmasaydı” diyenler var. Öncekilerden farklı olarak bu kez hükümete yakın kalemlerden, böyle bir bildiri içerik olarak yanlış olabilir ama imza attıkları için işten atılmamalılar diyenler oldu. Bu insanların Gülen yapılanmasıyla ilgisi yok anlamına gelen sözler edildi. Bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizi terör propagandasıyla suçlamak çok absürt. Ben fildişi kulemde yaşayıp ortalama 5 kişinin okuduğu makaleler de yazabilirim. Ama öte yandan Türkiye'nin 50 bin insan kaybettiği meseleye dair bir siyasal tutum da takınabilirim. Derim ki mesela bu siyasi bir meseledir, dolayısıyla silahla değil de barışçıl yollarla çözülmesi lazım. Bir süre önce hükümet de böyle söylüyordu. Burada PKK'ya da bir eleştiri var aslında. Silahlı mücadele konusunda tekrar silahlı mücadele başlattığı için PKK'ya da bu akademisyenlerin çoğu eleştiri yöneltti. Dolayısıyla terör örgütü falan gibi şeylere biz gülüyoruz sadece. Hiçbir hakiki tarafı yok. Biz sadece ülkemizin demokratikleşmesi için risk almak gerektiğinin farkındayız. Bu riski alanlar artarsa ülke uçurumdan kurtulabilir. Ak Parti'nin kendi etrafında da çok ciddi bir rahatsızlık var ama orada itiraz kültürü yok. Yani şöyle diyorlar: Biz çok üzüldük, yanlış bu, doğru değil. Bir şeye yanlış diyorsanız bunu bir itiraz olarak ifade etmeniz, eylem olarak ortaya koymanız gerekir. Dolayısıyla bu açıklamalar kamuoyu oluşturma anlamında olumlu ama bir sorumluluk ahlakı açısından yetersiz.

Bildiriyi siyasi bir tutum olarak savunuyorsunuz, yani?

Fotoğraf: picture-alliance/dpa/F. Baumgart

Tabii ama asla yanılmazlık atfetmiyoruz kendimize. Benim dediğim kesin doğrudur dersem etik değil ama bir tutum tabii ki. Bir tarz öneriyor, bir sorumluluk beyanıdır. Zaten kendi hukukumuzda, yeterli olmasa bile şu anki hukukumuzda dahi suç değil bu. Yapılan o yüzden tam siyasi tasfiye; keyfi, hukuki değil. Hukuki olarak bunun mücadelesini vereceğiz zaten her alanda.

Burada bir yargı süreci var mı sizin takip edeceğiniz?

Var, idari mahkemeden başlıyorsunuz sonra bir komisyon oluşturdular, yedi kişilik bir komisyon. Bu da demektir ki işi yavaş götürmek istiyorlar. Bütün bu prosedürleri işleteceğiz. Anayasa Mahkemesi'ne bireysel olarak başvuru da var. OHAL bir noktada sona erecek zaten. Bütün hukuki aşamaları değerlendireceğiz. Türkiye bir tür hukuk devleti olarak kalmak zorunda kalırsa, biz bu davayı kazanırız. Ama hukuk devletinden uzaklaşılırsa… Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde tazminat ödemek istemeyebilirler yani. Bunlar da mümkün. Bunun hukuki olarak mücadelesini vermenin sonraki kuşaklar için bir görev olduğunu düşünüyoruz biz. Bizim bu mağduriyetlerimiz Türkiye'yi demokrasi haline getirecek. Bu bedelleri ödediğimiz için belki sonraki kuşaklar daha rahat edecekler veya kazanamazsak etmeyecekler. Ama bunu yapmak durumundayız.

Yurt dışına çıkmak ve yurt dışında bir üniversitede çalışmak gibi bir düşünceniz var mı?

Kısa vadede yok ama ortada vadede buradaki koşullara göre bir iki sene olabilir. Ama yurt dışında yaşamak istemiyorum, dönmek istiyorum mutlaka. Ama belli bir süre biraz maddi ve psikolojik rahatlama anlamında onu yapabilirim. Çok arkadaşımız yapıyor onu zaten.

İşten atılan akademisyenlerle Türkiye'nin en iyi üniversitesi kurulur, alternatif bir üniversite kurulabilir diyenler oldu. Bu konuda sizin bir düşünceniz var mı?

Bazı insanlarda mücadele azmi var; alternatif akademiler oluşturuyorlar. Bazıları daha demoralize. Ama yine de Türkiye'de her şeye rağmen bir mücadele azmi var insanlarda. Böyle bir enerji var ve çıkacağı yer arıyor. Mesela referandumu değerlendirmek isteyen bir enerji var. Tamamen pes etmiş değil insanlar. Bence böyle küçük kazanımlarla yavaş yavaş, bunu medya ayağından akademik bilgi üretimine kadar alternatif kurumlar oluşturabiliriz. Bundan vazgeçmemek ve hemen sonuç beklememek lazım. Şu anda teorik olarak bizim büyük bir gelir kaynağımız olsa, bu meclisten bize üniversite kurdurmazlar. Ama hukuk nedir? Bir defa reddediliyor bir daha başvuracaksın. Dağa çıkacak değiliz yani. Bütün bu hukuki süreçlerin zorlanması lazım. Bir türlü yok edemiyorlar itiraz edenleri Türkiye'de. Çok uğraşıyorlar ama öbür tarafı bastırırken kendi içlerinde çatlama ihtimali doğuyor. Çünkü Türkiye'yi yönetilemez hale getirdiler. Dolayısıyla yaratıcı bir şekilde muhalefet etme imkânlarını zorlamak lazım.

Fotoğraf: Getty Images/AFP/O. Kose

Marmara Üniversitesi Siyaset Tarihi Anabilim Dalı Başkanısınız, aynı zamanda Türkiye siyaset tarihiyle, İslamcılık ve AKP dönemiyle ilgili çok sayıda kitabınız var. Türkiye siyaseti açısından bu dönem nasıl bir dönem?

Reel sosyalizm 80 yılda çözüldü, Kemalizm 30-40 yılda çözüldü, siyasal İslam'ın bu versiyonu daha 20-25 yılı göremeyecek diye düşünüyorum ben çünkü Türkiye'nin kadim meselesine yanlış bir teşhis koydular. Türkiye'nin kadim meselesi, güç ve iktidar paylaşmayı öğrenmek, yani koalisyon yapmayı öğrenmektir. Kaplanın kuyruğunu tutamazsınız. Bu toplum artık merkeziyetçi şekilde yönetilemiyor. Ne yaparsanız yapın kriz doğuyor. Dolayısıyla yanlış yoldan gidiyorlar, o yoldan çıkış yok. Bir İslami birikimi bu şekilde heba edecekler. Benim için sorun değil ben İslamcı değilim, onlar İslamcı. İslamcılığı devletçiliğe yedeklemiş durumdalar. Buradan çıkış yok. Tarihi şanslarını heba ettiklerini düşünüyorum. Ama tabi biz zarar görüyoruz, bütün toplum, herkes zarar görüyor. Ama belki bunları da yaşamamız gerekiyordu. Belli bir süre sonra siyasal İslam'ın Türkiye'de hiçbir cazibesi olmayacak çünkü hiçbir projesi ve hiçbir yanıtı yok aslında. Bunun yoğun bir biçimde anlaşıldığı bir dönem yaşıyoruz. Onlar açısından bir iflas aslında ama çok tahrip edici bir süreç tabi. Buradan optimizm çıkarmayın, hepimizi bütün toplumu tahrip eden bir süreç ama siyasal İslam buradan asla kazanan olarak çıkamayacak diye düşünüyorum.

Prof. Dr. Yüksel Taşkın, Marmara Üniversitesi Siyasi Tarih Anabilim Dalı Eski Başkanı ve "Anti-Komünizmden Küreselleşme Karşıtlığına: Milliyetçi Muhafazakâr Entelijansiya”, "Sosyal Demokrasi ve Din", "Siyaseti Anlamak ve Anlamlandırmak", "AKP Devri: Türkiye Siyaseti, İslâmcılık ve Arap Baharı”, "1960'tan Günümüze Türkiye Tarihi” adlı kitapların yazarı.

©Deutsche Welle Türkçe

Söyleşi: Ercan Coşkun

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik