Kuzey Kıbrıs seçimi: Türkiye ile ilişkiler nasıl olacak?
20 Ekim 2025
Kuzey Kıbrıs'ta Pazar günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tufan Erhürman'ın AKP'nin desteklediği Ersin Tatar'ı çok büyük bir farkla yenmesi Ada'da olduğu kadar Türkiye'de de deprem etkisi yarattı. Bu sonuçlar ile birlikte hem Kıbrıs sorununun hem de Türkiye ile ilişkilerin nasıl etkilenebileceği sorusu gündeme geldi.
Kuzey Kıbrıs'ta dün yapılan seçimin ilk turunda, resmi olmayan sonuçlara göre Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, oyların yüzde 62,76'sını alarak cumhurbaşkanı seçildi. Koalisyon hükümetinin desteğiyle bağımsız aday olarak seçime giren Ersin Tatar ise oyların yüzde 35,81'ini aldı.
Türkiye'den de Cumhur İttifakı'nın tam desteğini alan Tatar'ın büyük bir yenilgi almasının ardından Ankara ile Lefkoşa arasındaki ilişkilerin nasıl seyredeceği, Kıbrıs sorununda yeni bir sürecin başlayıp başlamayacağı ve erken bir seçimin yakın bir zamanda olup olmayacağı gibi çok sayıda soru yanıt arıyor.
Kuzey Kıbrıslılar "yetti gari" dedi
Oylama öncesi yapılan bazı anketler, sekiz adayın katıldığı seçimlerin Erhürman ile mevcut Cumhurbaşkanı Tatar arasında geçeceğine işaret ederken, aradaki farkı ise seçim sonucundaki kadar açık göstermiyordu.
DW Türkçe'nin konuştuğu Kuzey Kıbrıslılar seçimi Erhürman'ın kazanacağından emin olduklarını ancak bu kadar yüksek bir fark olacağını tahmin edemediklerini vurguluyor. Bunun nedeni olarak ise özellikle son beş yılda olduğu kadar hiçbir dönem yönetimin bu kadar kötü olmadığını ve Kuzey Kıbrıs'ın bu kadar "yozlaşmadığını" belirtiyorlar.
Bu nedenle hükümet ortaklarının seçmenlerinin bile Tatar'a değil Erhürman'a oy verdiğini aktaran Kıbrıslılar, seçim sonucunu "Kıbrıs, yetti gari dedi" sözleriyle yorumluyorlar.
Seçimlere bağımsız aday olarak giren Tatar'a, 2022 yılındaki parlamento seçimlerinden bu yana koalisyon hükümetinde yer alan Ulusal Birlik Partisi (UBP), Demokrat Parti (DP) ve Yeniden Doğuş Partisi'nin (YDP) oluşturduğu "Sağduyu Mutabakatı" destek verdi.
CTP adayı Erhürman'a ise Serdar Denktaş'ın "Toplumsal Adalet ve Mücadele Partisi" destek oldu.
Sonuçlarda neden bu kadar fark oldu?
Peki Erhürman neden bu kadar ciddi bir farkla kazandı ve Kıbrıslılar neye, neden tepkili?
İngiltere'de York ve Middlesex Üniversiteleri'nde araştırmacı olarak çalışan Dr. Sinem Arslan uzun yıllardır Kuzey Kıbrıs'ta iç siyaseti yakından takip eden ve son üç yıldır da yüz yüze anketlerle toplumun nabzını ölçen bir isim olarak bu sonuçta farklı etkenlerin rolü olduğuna dikkati çekiyor.
Arslan, bu sonucu tek bir nedene indirgemenin doğru olmayacağını belirterek, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Ama bunun en önemli nedeni tabii ki Türkiye müdahalesi. Sonuç için 'Kıbrıs federasyonu seçti' gibi bir yorum çok yanlış olur. Sonuçta Erhürman'a, federasyon fikrine destek vermeyen Serdar Denktaş gibi siyasetçiler ve seçmenler de destek verdi."
Eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, futbolcu ve AKP'li Mesut Özil, iktidara yakın şarkıcı Yavuz Bingöl gibi isimler seçimler öncesinde Kuzey Kıbrıs'a giderek Tatar'a açık destek vermişti. Cübbeli Ahmet Hoca'nın Tatar için dua etmesi de Kıbrıs'ta büyük yankı uyandırmıştı.
1983 yılında bağımsızlığını tek taraflı olarak ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) sadece Türkiye tarafından tanınıyor.
Arslan'a göre Türkiye'nin eskiden beri var olan lider ya da parti odaklı müdahalesi özellikle 2010'lardan sonra farklı bir hüviyet kazandı ve istişareye hiç önem verilmeden ve Kıbrıslıların fikirleri alınmadan bir etki etme üslubu benimsendi.
En son 2020 seçimlerinde eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın tehdit edilmesi, seçimden çekilmesi için yapılan baskılar ile müdahalenin kurumsallaşarak toplumun her alanına yayılmasının toplumda büyük travma yarattığını belirten Arslan, bu duyguyu şöyle aktarıyor:
"2020 seçimi, Kıbrıslıların söylemiyle, halkta bir yenilmişlik duygusu yarattı. Çünkü o güne kadar mesela bir cumhurbaşkanının aleni şekilde tehdit edilmesini görmemişler. Basın mensupları tehdit edildi, seçmen tehdit edildi. UBP'nin bile kurultayına müdahale oldu. Bunlar gözlerinin önünde yaşandı."
2020 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, ikinci turda oyların yüzde 51,69'unu alan UBP adayı Tatar kazanmış, bağımsız olarak seçime giren Akıncı ise oyların yüzde 48,31'ini almıştı.
Son seçimlerde Erhürman'nın seçilmesinin en büyük nedenlerinden birinin "Türkiye'nin müdahalesi" olduğunu belirten Arslan, şöyle konuşuyor:
"2020 ile 2025 arasında müdahalenin artık kurumsallaştığını görüyoruz. Türkiye Büyükelçiliğinin içinde bir Kalkınma Ekonomik İş Birliği Ofisi var. Normalde KKTC'ye verilecek yardımları regüle etmesi gereken bir ofis. Fakat gölge kabine gibi çalışıyor. Her bakana denk gelen müşavirlikler var. İhaleler ya AKP'lilere ya da belirli insanlara gidiyor. Bunu da halk görüyor."
Bu arada seküler bir toplum olarak bilinen Kuzey Kıbrıs'ta AKP'nin son dönemde yapmaya çalıştığı yaşam şekli dayatmaları da tepkiyle karşılanmıştı. Bu çerçevede ilahiyat kolejlerinin açılmasının teşvik edilmesi, din derslerinin arttırılması, orta öğretimde başörtüsünün desteklenmesi gibi adımlar Kuzey Kıbrıs halkında hoşnutsuzluk yaratmıştı.
Ayrıca Kıbrıslılara göre, Kuzey Kıbrıs'ta gündeme gelen mafya ve kumar bağlantılı olaylar, işlenen cinayetler, gazetecilerin tehdit edilmesi ve bu işlerin ucunun Türkiye'ye uzanması seçimi bu sonuca götüren etkenlerden oldu.
Öte yandan Tatar'ın seçim kampanyasını Türkiye'den giden iktidara yakın bir şirketin yönettiği ve Kıbrıs ile insanlarını tanımadıkları için büyük hatalara imza attıkları da belirtiliyor.
Türkiye ile ilişkiler etkilenir mi?
Kuzey Kıbrıs halkının seçimde Ada'ya çıkarma yaparak Tatar'a açık destek olan AKP'li ve MHP'li isimlere rağmen Erhürman'ı seçmesinin Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyeceği de gündeme gelen bir soru.
Ancak Kuzey Kıbrıslıların çoğu her ne kadar son dönemdeki baskıya ve müdahalelere kızsa da genel anlamda garantör ülke Türkiye ile kavga eden bir lider tercih etmiyor.
Arslan bu noktada son üç senedir Kuzey Kıbrıs'ta Norveç Araştırma Konseyi'nin desteği ile "Defacto devletler" konusunda uzman Nina Caspersen, Pal Kolsto, Helge Blakkisrud gibi akademisyenlerle birlikte yürüttüğü, bin kişiyle yüz yüze yapılan geniş çaplı anketlere ve 70'in üzerinde siyasetçi, akademisyen, sivil toplumcu, baş müzakereci ve gazeteciyle mülakatlara dayanan uluslararası araştırmanın verilerine dikkat çekiyor.
Arslan bu verileri şu şekilde özetliyor:
"Yüzde 87,7 ekonomik bağımlılıktan, yüzde 84 siyasi müdahaleden, yüzde 79 ise Türkiye'den gelen göçten rahatsız. Ancak yüzde 81 oranında yeni bir savaş çıkmasından endişe duyuluyor ve güvenlikleri için Türkiye'nin askeri varlığı 'vazgeçilmez' görülüyor. Bu insanlar ciddi bir Filistinleşme endişesi taşıyor. Yani halk müdahalelerden rahatsız olsa da Türkiye'ye sırt dönmek istemiyor."
Erhürman'ın verdiği ilk demeçlerin de Türkiye'de iktidar ile ilişkileri çok da kötüleştirmek istemeyen bir tonda olduğu gözleniyor. Erhürman, seçimi kazanmasının ardından yaptığı ilk açıklamada, bundan sonra da dış politika kararlarının "Türkiye'yle yakın istişareyle" alınacağını belirtti.
Arslan da Erhürman'ın toplumu iyi analiz etmiş bir siyasetçi olduğunu söyleyerek, eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın Türkiye ile çatışmanın bedelini ödediğini düşündüğüne işaret ediyor.
Kıbrıs sorununda yeni açılım gelebilir mi?
Erhürman'ın seçilmesiyle gündeme gelen bir diğer başlık da Kıbrıs sorununda yeni bir açılım gelip gelmeyeceği.
Seçim öncesinde Ersin Tatar'ın "federasyon mu yoksa iki devletli çözüm mü" propagandası yaparak seçmeni kendisini seçmeye yöneltmeye çalıştığını hatırlatan Kuzey Kıbrıs'ı iyi bilen isimlere göre aslında bu çok da doğruyu yansıtan bir argüman değil.
CTP, Kıbrıs'ta çözüm için "iki devletli bir ‘gevşek' federasyonu" savunuyor. Erhürman bu konuda yaptığı bir açıklamada iki ayrı federe devletin söz konusu olabileceğini söyleyerek, "Ama belli konularda birlikte karar almak zorunda kalacaklar" demiş ve iki federe devletin deniz yetki alanları, hidrokarbonlar, enerji, güvenlik ve ticaret gibi alanlarda birlikte karar alabileceğini kaydetmişti.
Ancak Erhürman'ın böyle bir "gevşek federasyon" için masaya oturma konusunda da öne sürdüğü ve Rumların kabul etmesi zor görünen bazı şartları bulunuyor.
Arslan'a göre Türkiye'nin uzun bir süredir savunduğu iki devletli çözüm ısrarı varken, Erhürman'ın federasyon müzakerelerine başlayabilmesi zor görünüyor.
Olası müzakerelerde Kuzey Kıbrıs Türkiye'ye rağmen hareket edemeyeceği için bir noktada Ankara ile Lefkoşa arasında politikaların ortaklaştırılması şart.
Yarı başkanlıkla yönetilen Kuzey Kıbrıs'ta Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu ile birlikte yürütme erkinin bir parçası ancak iç işlerde ve siyasette ana yetki bakanlar kurulunda. Cumhurbaşkanının asli görevi ise dış siyaseti yürütmek ve Kıbrıs sorunu ile ilgili müzakerelerde ana söz Cumhurbaşkanı'nda bulunuyor.