Libya'nın geleceği ile ilgili soru işaretleri
24 Ağustos 2011Libya'da Kaddafi sonrası dönemin nasıl şekilleneceği konusunda uluslararası arenada tam bir mekik diplomasisi yaşanıyor. Libyalı muhaliflerin oluşturduğu Ulusal Geçiş Konseyi'ni Libya'nın meşru temsilcisi olarak tanıyan uluslararası toplum, kurulacak yeni sistemin finansmanı için de kolları sıvadı. Kaddafi sonrası dönemde yeniden imara destek için, rejime ait yurtdışında dondurulan paraların serbest bırakılması gündemde. Salı günü Bingazi kentinde temaslarda bulunan Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, perşembe günü İstanbul'da düzenlenecek Libya Temas Grubu toplantısında konunun ele alınacağını açıkladı. Başta Almanya ve Avusturya olmak üzere AB ülkeleri ve ABD de Kaddafi rejimine karşı BM Güvenlik Konseyi yaptırımları çerçevesinde dondurulan hesapların serbest bırakılmasını savunuyor.
Avrupa Parlamentosu'ndaki Liberaller grubunun Alman üyesi Alexander Graf Lambsdorff, Libya’nın bir Marshall planına ihtiyaç duymayacak kadar zengin bir ülke olduğunu, Avrupa’nın daha çok, Libya’yı barışa götürecek bir plan üzerinde çalışması gerektiğini belirtiyor.
Lambsdorff, “Ekonomik çıkarların yanı sıra stratejik çıkarlar da önemli rol oynuyor. Libya, Avrupa’nın güney kıyısı. Burada gerçek istikrar, Fransızlar’ın, İtalyanlar’ın, İspanyollar’ın, hepsinin çıkarına. Bunun diktatörlük üzerine kurulu sözde istikrar değil, demokratik bir istikrar olması gerek. Bu yolun nereye gittiğini gördük" diyor.
Geçmiş deneyimler kaygılandırıyor
Ancak Ulusal Geçiş Konseyi'nin yapısından kaynaklanan soru işaretleri de var. Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfı’ndan güvenlik uzmanı Markus Kaim, Ulusal Geçiş Konseyi’nin heterojen yapısına dikkat çekerek, şimdiye kadar sadece Kaddafi’yi devirme ortak hedefi doğrultusunda bir araya gelen muhaliflerin içindeki etnik ve ideolojik kırılma noktalarının kısa sürede ortaya çıkacağı öngörüsünde bulunuyor.
Kaim Batı usulü demokrasi ihracı konusunda da geçmişten dersler çıkarılması gerektiği uyarısında bulunuyor: “Afganistan ve Irak’taki deneyimlerin ardından, Batı demokrasilerinin ihraç edilip edilemeyeceği sorusu konusunda biraz temkinli olmamız gerektiğine inanıyorum. Libya’da önümüzdeki aylarda demokrasinin belli öğelerinin benimseneceğini öngörebiliriz. Yeni Anayasa’yı oluşturacak bir meclisin kurulması, öngörülebilir bir sürede seçimlere gidilmesi gibi. Ama siyasi sistemin, siyasî partilerin nasıl şekilleneceği, devletin ne ölçüde merkezî olacağı gibi somut sorular açıkta. Sonuçta bir yanda bizi Batı bakış açısına göre tatmin edecek bir demokrasi ile karışık olarak, somut uygulamada bize yabancı, hatta yadırgayacağımız öğeler de yer alacaktır. Aynı Afganistan ya da Irak'ta olduğu gibi. “ .
Aşiretlerin yapısında değişim
Mainz Üniversitesi Siyasi Coğrafya Enstitüsü’nden Günter Meyer de Ulusal Geçiş Konseyi’nin değişik bölge, aşiret ve kentlerden 31 temsilciyi barındırdığına dikkat çekiyor. Meyer, “Libya birlik içinde bir ülke değil. 130 ila 140 farklı aşiret sözkonusu. Ama artık, tek bir lidere, katı bir kimliğe sahip, silahlı klasik bedevi aşiretlerinden bahsedemiyoruz. Bedevi halkın çoğunluğunun artık iki, üç nesildir kentlerde yaşaması nedeniyle aşirete sadakat duygusu büyük ölçüde zayıfladı. Bu da aşiret reislerinin artık aşiret üyelerinin sadakatine tamamen güvenememesi sonucunu doğuruyor. Yani ülkenin geleceğinde önemli rol oynayacak belirli aşiretler içinde birbiriyle çatışan çıkarlar, büyük rekabet var" ifadelerini kullanıyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu (dapd/DW)
Editör: Başak Sezen