1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Beşar Esad'lı yirmi yılın ardından

17 Temmuz 2020

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, tam yirmi yıldır iktidarda. Esad iktidarı altında Suriye, dokuz yıldır yakın tarihin en kanlı savaşlarından birine sahne oluyor. DW editörü Kersten Knipp'in kaleminden bir Esad portresi.

Fotoğraf: picture-alliance/dpa/SANA

Suriye'yi 1970'li yıllardan beri katı bir şekilde yöneten Hafız Esad'ın koltuğunu devralması beklenen büyük oğlu Basil Esad, 1994 yılında 31 yaşında bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Böylece Suriye’de iktidar koltuğu, bugünkü devlet başkanı Beşar Esad'a kalmış oldu.

Yirmi yıl önce, 17 Temmuz 2000 tarihinde yemin ederek görevi devralan Beşar Esad'ın yönetim anlayışı, korku ve dehşet üzerine kurulu. Uyguladığı strateji de, kendi halkının refahı pahasına, onun üzerinde baskı uygulamayı temel alıyor. Bu, Esad'ın tipik bir özelliği.

Yıllar boyunca Wall Street Journal'ın Şam muhabirliğini yapan Sam Dagher, Esad'ın 1995 yılında sarf ettiği, "Bizim toplumumuzu ayakkabımızla insanların kafasına bastırmadan yönetmenin başka bir yolu yok" sözlerini anımsatıyor.

Şam, 2007: Beşar Esad ve 2000 yılında ölen babası Hafız EsadFotoğraf: picture-alliance/dpa/R. Jensen

Gazeteci Dagher'in imzasıyla 2019 yılında yayınlanan, Esad ailesine ilişkin biyografide, Beşar'ın, babasının gölgesinden kurtulmak için yaşadığı ruhsal dönüşüme de değiniliyor.

Esad gözetim toplumunu modernize etti

Beşar Esad, başlangıçta aslında babası veya ağabeyinden çok daha farklı bir yönetici türü olduğu izlenimini veriyordu. Onlardan daha az maceraperest, daha sakin bir görüntü çizen Esad, 1990'lı yılların ortasında, tıp eğitimi gördüğü Londra'da yaşıyor ve göz doktoru olma yolunda eğitimini sürdürüyordu.

Beşar Esad iktidarı devraldıktan sonra Suriye, "Şam Baharı“ adının verildiği bir dönem yaşadı. Bu dönemde aydınlar, demokrasi ve yurttaş katılımı konularını Hafız Esad dönemine göre daha açık bir biçimde tartışabiliyordu. Suriye'yi gözlemleyen birçok kişi, Beşar'a geleceğin umudu olarak bakıyordu. 

Uzun yıllar boyunca Şam'da muhabirlik yapan sayılı Batılı gazeteciden olan ve Esad Suriyesi üzerine birçok kitap yazan gazeteci Kristin Helberg, bunun büyük bir yanılsama olduğunu söylüyor. "Umutları beraberinde getiren kişi imajı, bir yanlış anlaşılmadan ibaretti" diyen Helberg, çok sayıda Batılı siyasetçi ve Suriyelinin, bilgisayar ve internetle ilgilenen ve İngiltere'de eğitim gören bir kişinin büyük reformlara imza atacağını düşünme gibi bir gaflete düştüğünü söylüyor.

DW'ye verdiği mülakatta "Beşar aslında reformcu değildi" diyen Helberg, Esad'ın kendisini bir modernleştirmeci olarak gördüğünü ifade ediyor. "Beşar, gücünden feragat etmek veya babasının yetkilerinden kayda değer biçimde vazgeçmeye ne hazırdı, ne de bunu yapabilecek yetkinliğe sahipti. Beşar Esad, her ne kadar gürleyen bir diktatör izlenimini vermiyorsa da, her düzlemde otoriter yönetilen ve zalim bir iktidar çetesi tarafından sömürülen 50 yıllık bir gözetim toplumunun çocuğuydu ve bugün hâlâ öyle."

"Sakın acıma!"

Beşar Esad'ın bildiği tek şey, kozmopolit kent Londra değildi. Beşar, memleketindeki diktatöryel ilişkileri ve dolayısıyla Esad hanedanını tehdit edebilecek tehlikeleri de yakından tanıyordu. Bu çerçevede, Beşar henüz çocukken, ailenin çevresinden bir şöför, genç Beşar'a suikast düzenlemeyi planladığı suçlamasıyla tutuklandı.

Esad kendi halkına karşı savaş yürütüyor (2019, İdlib)Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/Facebook page of the Syrian Presidency

Esad'ların biyografisini yazan Dagher, "Esad ailesinin çocukları bu olaydan, düşmanlarının her an her yerde olabileceği ve onlara asla fırsat tanımamaları gerektiği dersini çıkardı" diyor ve Hafız Esad'ın oğluna şu nasihatte bulunduğunu söylüyor: "Hainler her yerde aranmalı. Bulduğun yerde de başları ezilmeli. Onlara sakın acıma!"

Baba Esad, bu anlayışı 1970'li yılların başından itibaren istikrarlı biçimde sürdürdü ve Suriye'yi bir polis ve işkence devletine dönüştürdü.

Yıllardır Fransa'da sürgünde yaşayan gazeteci Mustafa Halife, hükümete karşı eleştirel bir tavır benimsediği için, yıllarını Palmira yakınlarındaki Tadmur cezaevinde geçirdi. "Salyangoz: Suriye Zindanları" ismini taşıyan kitabın altında imzası bulunan Halife, Esad Suriyesi'nde mahkumlara uygulanan sistematik işkenceyi anlatıyor.

Bir iktidar aracı olarak korku

İşkence, Esad rejiminin, kendisine destek vermeyen kişilere ve karşıtlarına muamele biçiminin özünü oluşturuyor.

BM'nin 2015 yılında New York'ta açtığı sergide Suriye'deki cinayet ve işkence olayları belgeleniyordu.Fotoğraf: picture-alliance/AA/C. Ozdel

DW'ye konuşan Halife, Esad'ın korku imparatorluğunu şu sözlerle özetliyor: "Suriye halkının tamamı korkuyor. Hepsi bu hapishanelerin varlığından haberdar ve buralarda insanlara işkence yapıldığını ve insanların öldürüldüğünü biliyor. Hepsi, hukukun yalnızca güçlü olana işlediğini ve insanların hayatlarını tehlikeye atmak istemediğini biliyor. Bunlar, rejimin başvurduğu yöntemler."

Esad'ın yönetim anlayışı, "Modernizme 'Evet' ama siyasi reformlara geçit yok" olarak özetlenebilecek bir esasa dayalı. 2000 yılında, devlet başkanlığı görevini devraldıktan hemen sonra Esad, "Bu insanlar kafayı yemiş. Adeta fantazi dünyasında yaşıyorlar" ifadelerini kullanmıştı. Esad bu sözleri, Suriyelilerin Şam Baharı'nda daha fazla demokrasi talep ettiği o dönemde kurmaylarından olan ama daha sonra ülkeden firar eden komutan Manaf Tlass ile bir konuşmasında sarf ediyordu. Esad, başka bir kurmayına da şu sözleri söylemişti: "Bunlara elinizi verin, kolunuzu kaptırırsınız."

Kristin Helberg, Esad'ın, demokrasi taleplerini bastırmak için her zamankinden daha sofistike ve kapsamlı bir güvenlik aygıtına ihtiyaç duyduğunun altını çiziyor. "Esad için güvenlik aygıtı vazgeçilmez. Babası, çeşitli istihbarat kurumlarından, birbirleriyle rekabet içerisinde oldukları bir ağ kurmuştu. Hiçbir istihbarat yöneticisi, Esad'ı devirecek kadar kuvvetli değil."

Egemenliğini kaybeden diktatör

Tüm bunlara rağmen Esad, savaşın onuncu yılındaki koşullarda artık Suriye'nin lideri değil. Ülkenin başlangıçta kaybettiği büyük bir kısmında yeniden kontrolü sağlamış olmasına rağmen…

Esad'ın 2011 yılında kanlı bir biçimde bastırdığı ayaklanmanın yol açtığı savaş, 500 bini aşkın kişinin hayatını kaybetmesine yol açtı. Can kayıplarının önemli çoğunluğundan da kendisi sorumlu.

Rusya'nın Suriye politikasına karşı 2012 yılında New York'ta düzenlenen protestolarFotoğraf: picture-alliance/dpa/C. Melzer

Son günlerde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde (BMGK) sürdürülen insani yardım sevkiyatına ilişkin tartışmalar, Esad'ın Moskova'nın yardımına ne kadar bağımlı olduğunu kanıtlar nitelikte. Rusya ve Şam'ın ikinci en önemli müttefiği İran'ın Esad'a verdiği askeri desteğin faturası oldukça ağır. Her iki ülke de Suriye'de siyasi, ekonomik ve askeri açıdan önemli bir varlığa sahip. Bu çerçevede Suriye'nin müstakbel yeniden inşa sürecinde iki ülkenin belirleyici rol oynayacağını öngörmek zor değil. Esad, ülkesinin bağımsızlığını siyaseten kaybetmiş durumda.

Helberg, Suriye'nin devlet başkanı için geri dönüş olmadığını söylüyor. Helberg'e göre, yapılacak her gerçek reform, Esad'ın iktidar sisteminin çöküşünü beraberinde getirir:

"O yüzden Esad rejimi ancak ve ancak şu ana kadar yaptığını yapmaya devam etmek zorunda. Esad baskı, işkence, yolsuzluğa devam edecek. Ve iktidarını kaybetmemek için, yalanlar ve propaganda vasıtasıyla, her ne pahasına olursa olsun sürdürdüğü mücadeleyi, terörle mücadele olarak satmayı da sürdürecek."

 

Kersten Knipp

© Deutsche Welle Türkçe

 

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik

Bu konuda daha fazla içerik

Daha fazla içerik göster