1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Lukaşenko'ya uluslararası tepki yağıyor

21 Aralık 2010

Belarus’ta Aleksandır Lukaşenko’nun yeniden devlet başkanlığına seçilmesini protesto eden göstericilere yönelik şiddet, uluslararası tepkiye yol açtı. Batı, gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını istedi.

Fotoğraf: AP

Belarus'ta Devlet Başkanı Aleksandır Lukaşenko, dördüncü kez bu göreve seçildi. Ancak 16 yıldır iktidarda olan politikacının, oyların yaklaşık yüzde 80’ini alarak koltuğunu koruması, ülkede şiddet olaylarına neden oldu. Pazar günkü seçimlerde sandıkların kapanmasının ardından, seçimlere hile karıştığı iddiasıyla sokaklara dökülen binlerce kişi, hükümete ait binaları bastı. Aralarında muhalif politikacıların ve basın mensuplarının da bulunduğu bine yakın kişinin gözaltına alındığı belirtiliyor.

Şiddete başvuran Minsk yönetimine yoğun tepki

Lukaşenko yönetiminin, göstericilere yönelik uyguladığı şiddet uluslararası alanda tepki topladı. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, ifade özgürlüğünden yararlanmak isteyen muhalefetin adaylarını ve yandaşlarını, dövmenin veya tutuklamanın kabul edilemez olduğunu belirtirken, Avrupa Birliği’nin Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton da Belarus yetkililerini sert bir dille eleştirerek, gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını talep etti ve yetkililerin tavrının, son dönemde ülkede kaydedilen ilerlemeler ile çeliştiğini dile getirdi.

AGİT seçimleri antidemokratik buldu

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) da devlet başkanlığı seçimlerinin antidemokratik olduğu ve hayalkırıklığı yarattığı değerlendirmesinde bulundu. Alman Konrad Adenauer Vakfı’nın Minsk’te temsilcilerinden Stephan Malerius da oy sayımının şüpheli olduğuna dikkat çekiyor. Seçim akşamı, sandık çıkış anketlerinin yapıldığını ve bunların tarafsız ve bağımsız anketler olduğunun söylenebileceğini belirten Malerius, bu anketlerin sonuçlarına göre, Lukaşenko’nun oylarının yüzde 38,7’de kaldığını, muhalefetin adaylarının toplam oylarının ise yüzde 44’ü bulduğunu, yani aslında ikinci tura gidilmesi gerektiğini kaydediyor.

Lukaşenko polisi övdü

Lukaşenko ise uluslararası eleştirilere rağmen, polisin tavrını övdü. Polis yetkililerinin sıkı bir iradeyle barbarlık ve yıkım ile mücadele ettiğini söyleyen Lukaşenko, muhalefetin tutumunu haydutluk olarak nitelendirdi. Alman Slavistik uzmanı Malerius ise seçmenin önemli bir bölümünün Lukaşenko’dan bıkkınlık içinde olduğuna dikkat çekiyor. Bunun hiç kuşkusuz 90’lı yılların ortasından bu yana yapılan en büyük gösteri olduğunu ve ülkedeki atmosferin bir aynası olduğunu söyleyen Malerius, insanların 16 yıldan sonra, Lukaşenko’dan başka bir yüz görmek, yeni bir ses duymak istediklerini kaydediyor. Bu yüzden protesto potansiyelinin çok yüksek olduğuna dikkat çeken Slavistik uzmanı, göstericilerin, oyları sayıyormuş gibi yapan seçim komisyonunun da içinde bulunduğu hükümet binasının önünde toplandığını ve olayların burada patlak verdiğini anlatıyor.

Batıya açılım süreci darbe aldı

Uzmanlar, yaşananların, Belarus'un batıya açılım sürecine büyük bir darbe vurduğunu, zira Lukaşenko’nun hür ve adil seçimler düzenleme konusunda Avrupa Birliği’ne verdiği sözü tutmadığını belirtiyor.

Minsk yüzünü Rusya'ya dönebilir

Batı ile ilişkilerinin kötüye gitmesinin ise Minsk yönetiminin yüzünü yeniden Rusya'ya dönmesine neden olabileceğinden endişe ediliyor. Konrad Adenauer Vakfı’ndan Malerius ise Lukaşenko’nun icraatının olumlu görünen yönlerinin Rusya ile bağlantılı olduğunu hatırlatıyor. Öncelikle Belarus’un Ukrayna, hatta Rusya gibi komşularından ekonomik alanda daha istikrarlı olduğunu teslim etmek gerektiğini belirten Malerius, ancak bu istikrarda Rusya ile ilişkilerin payının büyük olduğunu, zira Lukaşenko’nun halka sunduğu sosyal hizmetlerin, Rusya’nın doğal gaz ve petrolünü Belarus’a ucuza satması sayesinde devletin kasasında kalan mali kaynaklar ile sunulduğunu söylüyor. Bu refah düzeyinin arkasında, zekice bir ekonomik politikanın olduğunu düşünmenin hata olacağını kaydeden uzman, ekonomide gereken reformların çoğunun eksik olduğunu, özel sektörün yok denecek kadar küçük olduğunu, ekonominin yüzde 80’inin devletin elinde bulunduğunu ve özelleştirmenin de çok yavaş ve şeffaflıktan uzak bir şekilde yürütüldüğünü söylüyor.


© Deutsche Welle Türkçe

Dirk Müller / Çeviren: Aydın Üstünel
Editör:
Hülya Köylü

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik