Münih Güvenlik Konferansı’nda Türkiye tartışması
18 Şubat 2017Münih Güvenlik Konferansı’nın bu yıl en çok merak edilen konulardan biri Türkiye’deki siyasi gelişmeler olurken, konferansa Türkiye’den Başbakan Binali Yıldırım’ın yanı sıra Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da bulunduğu geniş bir heyetin katılması dikkat çekti.
Münih Güvenlik Konferansı çerçevesinde Mercator Vakfı ve Türkiye 2023 Üçlü Çalışma Grubu tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Bölgesindeki Rolü“ başlıklı toplantıda da, Türkiye’de yaşanan iç siyasi gelişmeler, ABD ve AB ile anlaşmazlıklar, Kürt sorunu, Suriye politikaları ve Rusya ile işbirliği tartışıldı.
Işık’tan Batı’ya sitem
Türkiye’nin Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, Batı İttifakı’nın zamanında atması gereken adımları atmamasından ötürü Rusya’nın ağırlığını artırdığını söyledi.
Suriye’de Türkiye ve ABD’nin ortaklaşa benimsediği kırmızı çizgilerin aşıldığı 2012-2013 döneminde Obama yönetiminin müdahale etmemesinden kaynaklanan boşluğu Rusya’nın “çok iyi doldurduğunu” söyleyen Işık, Rusya’nın bu sayede herkesin dikkate alması gereken bir aktör konumuna geldiğini söyledi.
ABD ile görüş ayrılıklarına rağmen ilişkilerin kopartılmadığını söyleyen Bakan Işık, “İlişkileri koparmadık hala konuşmaya devam ediyoruz” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Suriye’nin istikrarsızlaştırılmasından sonra binlerce insanını kaybettiğini, IŞİD, PKK ve sol örgütlerle mücadele ederken 15 Temmuz’da darbe girişimiyle karşı karşıya kaldığını söyleyen Işık, “Bizim bu noktada Avrupalı ve ABD’li dostlarımızdan en büyük beklentimiz anlayıştır” diye konuştu.
“PYD’yi Suriyeli Kürtlerin temsilcisi olarak görürsek son derece büyük bir yanlışa düşeriz” diyen Işık, “PYD’nin PKK lider kadrosundan emir aldığını ve alanda kendi hâkimiyetini kurmaya çalışan bir terör örgütü olduğunu” anlattı. Bakan Işık, ABD ve Avrupa’nın terör örgütleri arasında ayrım yapmaması gerektiğini kaydetti.
Rakka operasyonunu büyük önem taşıdığına işaret eden Işık, "bir terör örgütünün bir diğer terör örgütü ile ortadan kaldırılamayacağı” görüşünü vurguladı. Bakan, “Biz formülümüzü ortaya koyduk, DEAŞ’ı süpürme operasyonunu, Suriyelilerle, DEAŞ’ın evinden yurdundan ettiği Rakkalılarla yapalım, bu konuda Türkiye’nin tecrübesi var” diye konuştu.
"Türkiye'nin önemi daha artacak”
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatının (CIA) eski başkanı David Petraeus ise Türkiye’nin kilit öneme sahip olduğunu söylerken, Türkiye-ABD ilişkilerinde ihtilafın Beşar Esad ile başladığını aktardı:
“2012 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve müthiş bir ortak olan Hakan Fidan ile görüşmemizi hatırlıyorum da ABD’nin çok temkinli, tereddütlü hareket etmesinin yol açtığı çok açık bir hayal kırıklığı vardı. Bunu ABD Yönetimi’nin ‘kırmızı çizgi’ olarak nitelendirdiğinin aslında kırmızı çizgi olmadığının oraya çıkışı izledi.”
Türk-ABD ilişkilerindeki gerilimin ana kaynağının Suriye olduğunu ifade eden Petraeus, bir diğer ihtilafın Suriyeli Kürtler konusunda yaşandığını söyledi. Suriye’deki Kürtlerin IŞİD’e karşı mücadelede “çok iyi savaşçılar” olduğunu söylerken PYD’yi ABD’nin terör örgütü olarak tanıdığı PKK’nın ‘kuzeni’ olarak nitelendiren David Patraeus, “Bu gerilimin diğer bir sebebi” diye konuştu.
CIA’nin eski Başkanı bu ihtilaflı konulara karşın Türk-ABD ilişkilerinde yakınlaşma sinyalleri olduğuna işaret ederken, “Suriye’de daha fazla kan akmasının nasıl önlenebileceği hedefine odaklanılmalı. Türkiye bu konuda çok somut öneriler sundu, bu önerilerin çok ciddiye alındığını düşünüyorum” dedi.
Patraeus Rakka operasyonuna da değinirken, “Edindiğim bilgilere göre büyük bir hassasiyet var, Rakka’nın bir Kürt kenti olmadığı ve bu nedenle Kürtler tarafından kurtarılamayacağı anlayışı var. Askeri anlayışa göre ‘tutamayacağın toprağı kurtarmamalısın” sözlerini kaydetti.
Kupchan: “İlişkilerde dibe vurduk”
Georgetown Üniversitesi Profesörlerinden Charles Kupchan ise kısa vadeli çıkarlar uğruna Türkiye ile ABD’nin uzun vadeli stratejik çıkar ve ilişkilerine zarar verilmemesinin önemine vurgu yaparken, “İlişkilerde dibe vurduk ve şimdi yeniden iyileşme sürecine girdik” dedi.
Ankara ile Bağdat arasında diyaloğun yeniden inşa edilmesinin önemli olduğunu, Suriye’deki Fırat Kalkanı operasyonun bir dönüm noktası teşkil ettiğini söyleyen Kupchan, “Rakka ve Musul’un IŞİD’den arındırılmasıyla da çok önemli bir aşama kaydedilmiş olunacak” dedi.
Rakka harekâtı gibi çok zorlu süreçlerle karşı karşıya olunduğuna işaret eden Kupchan, “Trump Yönetimi’nin, Sayın Işık ve diğerleriyle birlikte çalışarak, Türkiye’nin rahat edebileceği bir gücün oluşturulması için elinden geleni yapması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Türkiye ile son yıllarda oluşan güvensizliğin aşılması için her iki tarafın çaba göstermesi gerektiğini aktaran ve Türkiye ile diyalog kanallarının açık tutulması gerektiğini söyleyen Kupchan, son yıllarda iplerin ‘diyalog’ sayesinde kopmadığını şu sözlerle aktardı:
“Başkan Obama Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefonda görüşüyordu, ben İbrahim Kalın ile düzenli olarak konuşuyordum. Belki anlaşamıyorduk ama birbirimizle konuşuyorduk. Gizli saklımız yoktu. Bu tutum devam etmeli.”
"Hepimiz Kürt sorunuyla ilgili kafa yormalıyız” diyen ABD’li Kupchan, Türkiye ile iç siyasi meselelerin de konuşulması gerektiğini aktardı.
Obama Yönetimi döneminde Türkiye’nin Gülen yapılanması ile ilgili ilettiği dosyaların büyük bir ciddiyetle incelendiğini aktaran Kupchan, Trump Yönetimi’nin de aynı hassasiyeti göstereceğine inandığını söyledi. Kupchan, “Gülen’in iadesi ile ilgili karar Amerikan hukuk sistemi içerisinde belirlenecek” dedi.
Kupchan Türkiye’nin darbe girişimini aydınlatma çabalarını ve tehditlere karşı koymasını anladıklarını söylemekle birlikte Bakan Işık’a dönerek, “Ama çok ileri gittiniz” diye konuştu.
Hahn: "Kürt sorunu askeri yöntemle çözümlenemez”
AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn ise Türkiye’nin AB ile ilişkileri ve tam üyelik süreciyle ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptı.
İstikrarlı bir Türkiye’nin AB için çok önem taşıdığını, Türkiye’nin AB’nin çok önemli stratejik ortağı olduğunu ifade eden Hahn, Türkiye’nin AB’ye aday olması nedeniyle hukukun üstünlüğü ve ilgili konularla ilişkili beklentileri olduğunu kaydetti.
Hahn, “Son yıllarda tanık olduğumuz bazı gelişmeler Türkiye’nin AB yolunda ilerlediğini göstermiyor. Ama bu Türkiye’nin kararı. Şimdi Nisan ayındaki referanduma bakacağız. Yargı bağımsızlığı gibi konularda öngörülen bazı değişiklikler AB perspektifiyle örtüşmüyor. Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu’nun Mart ortasında açıklayacağı raporu bekliyoruz” diye konuştu.
“Kürt sorunu salt askeri yöntemlerle çözümlenemez” diyen Hahn bu konuda Türkiye ile görüş ayrılığı olduğunu kaydetti. AB Komiseri, “Ancak siyasi çözüm kalıcı olacaktır. Bizim de çıkarımız bu soruna kalıcı çözüm bulunmasından yana. 17 milyon Kürt yaşıyor Türkiye’den Avrupa’ya yeni bir göç dalgası olması çıkarımız ile örtüşmüyor” diye konuştu.
AB Komiseri Hahn, "Dürüst olmak gerekirse tam üyelik süreciyle ilgili konular şu anda yüksek önceliğimiz değil” sözleriyle konuşmasını tamamladı.
© Deutsche Welle Türkçe
Değer Akal / Münih