Mehmet Şimşek iki yılda ne kadar başarılı oldu?
7 Temmuz 2025
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından Haziran 2023'te büyük umutlarla ekonominin başına getirilen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 6 Temmuz 2023'te Türkiye'yi yüksek enflasyondan kurtarma iddiasıyla hazırlanan yeni ekonomi programını açıklamıştı.
Şimşek, o gün sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda yeni programın içeriğini, "Programımızın üç temel bileşeni var: Mali disiplinin yeniden tesis edilmesi, enflasyonun orta vadede tek haneye düşürülmesi, yapısal reformlar" diyerek ortaya koymuştu.
Peki aradan geçen iki yılda Şimşek'in ortaya koyduğu ekonomi programı ne kadar başarılı oldu? Türkiye ekonomisi enflasyonla mücadele, mali disiplin ve yapısal reformlar konusunda mesafe kat edebildi mi?
Gerek Türkiye'de gerekse küresel ölçekte açıklanan verilere bakıldığında, Türkiye'nin son iki yılda enflasyonla mücadelede kayda değer bir başarı elde edemediği, gelir eşitsizliği ve rekabetçilikte ise geriye düştüğü görülüyor.
DW Türkçe'ye konuşan uzmanlara göre, Şimşek döneminde yapısal reform eksikliği ve kamu tasarruflarındaki yetersizlik, ekonomi programının başarısını gölgelemiş oldu.
Enflasyon ve gelir eşitsizliğinde üst sıralarda
Türkiye ekonomisi, son yıllarda hem yüksek enflasyon hem de gelir eşitsizliği ve adaletsizliğinde giderek daha olumsuz bir karneye sahip oluyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) son olarak açıkladığı Haziran verilerine göre yıllık yüzde 35 enflasyon oranıyla G20 ülkeleri içerisinde Arjantin'den sonra ikinci sırada yer alan Türkiye, dünya genelinde Venezuela, Güney Sudan, Zimbabve, Arjantin ve İran'ın ardından altıncı sırada bulunuyor.
Türkiye Avrupa Birliği ve Euro Bölgesi ülkeleri ile karşılaştırıldığında ise enflasyonu açık arayla en yüksek ülke konumunda.
Dünya Bankası'nın "2024 Yoksulluk, Refah ve Gezegen Raporu"na göre, gelir eşitsizliği açısından Türkiye, Avrupa'da ilk sırada ve dünya genelinde ise 130 ülke arasında 28'inci sırada bulunuyor. TÜİK'in Ekim 2024'te açıkladığı 2023 yılına ilişkin Gelir Dağılımı İstatistikleri'ne göre ise Türkiye'de orta gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 14,3 ile tarihsel olarak en düşük seviyesine gerilemiş durumda.
"Program çalışan ve emeklinin zararına işledi"
DW Türkçe'ye konuşan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aziz Konukman, Mehmet Şimşek'in göreve geldiği zaman "Türkiye'de fiyatlama davranışını değiştirmemiz lazım" dediğini hatırlatıyor.
Şimşek programının kamunun ve özel sektörün sattığı mal ve hizmetlerde gerçekleşen enflasyona göre zam yapmamasını; asgari ücretliler, memurlar ve emeklilerin maaşlarına ise öngörülen enflasyona göre zam yapılmasını öngördüğünü anlatan Prof. Konukman, "Şimşek, bu iki ayak olmazsa enflasyonla mücadele programının başarısız olacağını defalarca vurguladı. Bugüne kadar Şimşek programı çalışanların zararına tıkır tıkır işledi. Buna karşın programın kamu ve özel sektör ayağı işlemiyor. Bu kesimlerin yaptıkları zamlar resmi enflasyonun çok üstüne çıkmaya devam ediyor" şeklinde konuşuyor.
Asgari ücret zammı etkili oldu mu?
Başta hizmet sektörü olmak üzere, pek çok sektörde şirketlerin geçmiş maliyet artışlarını üzerine kâr da ekleyerek fiyatlarına yansıttığına işaret eden Konukman, "Eğer enflasyon sürekli hale geldiyse, bunun nedeni hükümetin savunduğu gibi asgari ücretliye ve emekliye yapılan zamlardan kaynaklanmıyor. Enflasyonun bu kadar yüksek seyretmesi, mal ve hizmetlere yapılan zamların maliyeti kurtarmaktan çok bu süreçte kar etmek isteyenlerin tavrından kaynaklanıyor. Ekonomi yönetimi de bu kâr odaklı fiyat artışlarına sesini çıkarmıyor. Enflasyon yükünü emekçiye ödetiyor" değerlendirmesinde bulunuyor.
Konukman'a göre, Merkez Bankası faizlerle nasıl oynarsa oynasın, bir mal veya hizmetin fiyatını belirlerken enflasyonun çok üstünde bir zam yapılmaya devam edildikçe, enflasyonla mücadele programı başarılı olmayacak.
"Başarısızlığın asıl sorumlusu Erdoğan"
"Peki, Türkiye'de enflasyonun düşme eğilimi gösterse bile hâlâ yüzde 35 gibi çok yüksek bir seviyede olmasının tek sorumlusu Mehmet Şimşek mi?" diye sorduğumuzda ise Prof. Konukman, şu yanıtı veriyor:
"Unutmayalım ki, bu başkanlık sisteminde bakanların hiçbir siyasi sorumluluğu yok. Son noktada, Mehmet Şimşek de Saray'dan gelen talimatlar ile hareket ediyor. Bu nedenle son iki yılda enflasyon programındaki başarısızlığı, Şimşek'ten çok aslında Erdoğan'ın başarısızlığı olarak görmek gerekiyor."
Asgari ücret açlık sınırının altında
Türkiye'de yüksek enflasyon nedeni ile yaşanan gelir kaybı, milyonlarca ailenin son birkaç yılda yoksullaşmasına neden olmuş durumda.
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun (Türk-İş) düzenli olarak açıkladığı "Açlık-Yoksulluk Sınırı" açıklamasının 2025 Haziran ayı sonuçlarına göre, Ankara'da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarını gösteren açlık sınırı, 26 bin 115,18 TL'ye yükseldi.
Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarını gösteren yoksulluk sınırı da 85 bin TL'ye yükseldi. Türkiye'de asgari ücret ise 22 bin 104 TL seviyesinde bulunuyor.
SONAR: Halkın yüzde 86'sı asgari ücrete acil zam istiyor
Kamuoyu araştırma şirketi SONAR'ın yaptığı son anket çalışmasına göre, halkın yüzde 86'sı asgari ücrete acil zam yapılması gerektiğini düşünürken, vatandaşlardan yüzde 69'u ise hayat pahalılığının devam ettiğini belirtiyor. Son haftalarda parasal durumunuzda bir iyileşme yaşayıp yaşamadığı sorulan vatandaşların yüzde 68,4'ü maddi durumunda gerileme yaşadığını kaydediyor.
Toplum yüksek enflasyon nedeni ile gelir kaybı yaşarken, devlet ise bu dönemde vergi gelirlerinde ciddi oranda artış sağlamış durumda. Hazine ve Maliye Bakanlığı rakamlarına göre, 2024'te vergi gelirleri bir önceki yıla göre yüzde 62,3 artarak 7 trilyon 304 milyar 863 milyon liraya çıktı.
"Vergi yükü toplumun üzerinde kaldı"
DW Türkçe'ye konuşan Beykoz Üniversitesi'nden Prof. Dr. Evren Bolgün, Mehmet Şimşek döneminde dar gelirli ve emekliler üzerindeki vergi yükünün arttığına işaret ederek, "Vergi oranlarında iki yılda artış var. Bu Şimşek açısından başarı olabilir. Ama kamu harcaması gerekli tasarrufu sağlayamadı. Malzeme, kırtasiye, temsil ağırlama gibi kalemlerde küçük tasarruflar yapılmış görünse de gelir politikası topluma yük ekledi. Kamu kesiminin buna katılmaması bir başarısızlık" değerlendirmesinde bulunuyor.
"2026 yılı da kayıp gibi görünüyor"
Mehmet Şimşek'in göreve geldiği dönemde yüzde 38 olan enflasyonun iki yıl aradan sonra ancak yüzde 35'e düşürülebildiğine dikkat çeken Prof. Bolgün, şunları söylüyor:
"Büyüme tarafında da aksaklıklar var. 2025 sonu için yüzde 4 bekleniyordu ama ben yüzde 2,8 büyüme öngörüyorum. Enflasyonda ise bu yıl sonu yüzde 30 ve üzeri bir tahminim var. Bu yılın da kaybedilmiş olduğu görüşündeyim. Asıl sorun 2026 yılı da kayıp gibi görünüyor. Seçim baskısı nedeniyle 2026 yılında tekrardan yeni bir ekonomi programı yapıp, topluma kabul ettirecek bir zaman yok. Erken seçim baskısı da artacak."
TÜSİAD'dan "rekabet gücü" uyarısı
İş dünyasının aktörleri de Şimşek dönemindeki uygulamalardan şikayetlerini, yüksek sesle olmasa da dönem dönem dile getiriyorlar. İhracatçılar yüksek faiz politikası nedeniyle dış ticaretin kan kaybettiğine vurgu yaparken, sanayi odaları ise üretime dönük desteklerin yetersizliğinden yakınıyorlar.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) tarafından yakın zamanda açıklanan Maliyet Bazlı Rekabet Gücü Endeksi (TÜSİAD-RGE), Şimşek'in görevde olduğu son iki yılda sanayicilerin yaşadığı zorlukları yansıtıyor.
2022'den bu yana düşüş eğiliminde olan endeks, Türkiye'nin maliyet bazlı rekabet gücünün 2015 yılı seviyesinin altına indiğine işaret ediyor. Bir başka deyişle, Türkiye'de imalat sektörünün küresel pazarlardaki rekabet gücü son 10 yılın dip noktasını görmüş oldu. Özellikle son iki yıllık süreçte ara malı ve iş gücü maliyetindeki artışa dikkat çeken endeks, rekabet gücünde yıllık bazda yüzde 8,9 oranında gerileme yaşandığını ortaya koydu.
"19 Mart operasyonları kazanımları yok etti"
DW Türkçe'ye konuşan Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz'a göre, Türkiye'de son iki yıldır Mehmet Şimşek liderliğinde uygulanan enflasyonla mücadele programının hem ücretliler hem de üreticiler açısından başarılı olduğunu söylemek mümkün değil.
Bunun temel sebebinin enflasyonla mücadelenin iki temel politika ayağından biri olan sıkı maliye politikasının etkili biçimde uygulanmaması olduğunu kaydeden Prof. Yılmaz, "Bir de buna 19 Mart'tan bu yana muhalefet üzerinde yargı yoluyla oluşturulan siyasi tahakkümü ekleyebiliriz. Piyasalarda ciddi çalkantılara yol açan bu siyasi kararlar Merkez Bankası tarafından enflasyonla mücadelede sağlanan kazanımların kaybolmasına yol açıyor" diyor.
Para politikası açısından bakıldığında, son 18 ayda uygulanan sıkılaştırıcı tedbirlerin kredi talebini azaltarak tüketim ve yatırım harcamalarını yavaşlatmada başarılı olduğuna da değinen Prof. Yılmaz, ayrıca yüksek faiz oranlarının Türk Lirası'nın reel olarak değerlenmesine neden olduğuna ve dış ticarete konu malların fiyatlarındaki artışı sınırladığına işaret ediyor.
"Servet vergisi hayata geçirilemedi"
Öte yandan Şimşek döneminde sermaye piyasaları, gayrimenkul ve servet üzerinden yapılması düşünülen vergi düzenlemelerinin hayata geçirilemediğini ifade eden Yılmaz, "Türkiye'de hâlen önemli ölçüde vergilendirilemeyen gelir grupları bulunuyor. Bütçe kontrolünü sağlamak için vergi gelirlerinin artırılması zorunlu" diyor.
Geçen yıl gerçekleşen yüzde 4,9'luk bütçe açığının yüzde 3'ünün deprem harcamaları kaynaklı olduğunu, ancak deprem harcamaları hariç tutulsa bile yüzde 1,9'luk açığın yüksek olduğunu dile getiren Yılmaz'a göre, başarılı bir enflasyonla mücadele için bütçenin birkaç yıl üst üste fazla vermesi gerekirken, Şimşek tarafından uygulanan mevcut maliye politikasının yeterince etkili olamadığını vurguluyor.
"Seçim yaklaştıkça enflasyon geri plana atılacak"
Haziran ayı itibarıyla hane halkının bir yıl sonrası için enflasyon beklentisinin yüzde 53, reel sektör beklentinin ise yüzde 39 olduğuna dikkat çeken Yılmaz, şu görüşleri dile getiriyor:
"Bu oranlar, programın hedefi olan yüzde 15'lik enflasyon oranının çok üzerindedir ve beklenti yönetiminin başarısız olduğunun göstergesidir. Mevcut koşullarda, programın hedeflediği 2027 yılında tek haneli enflasyona ulaşılması mümkün görünmüyor. Öte yandan, en geç 2027 yılında yapılacak olan genel seçimlerin yaklaşması nedeniyle hükümetin toplumun geniş kesimlerini olumsuz etkileyen sıkı para politikalarını uzun süre sürdürmesi mümkün değil. Bu nedenle 2027 seçim dönemine girilirken, enflasyonla mücadele hedeflerinin geri plana atılması kaçınılmaz."