1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Mehmet Şimşek'in acı reçetesi işe yarıyor mu?

7 Mayıs 2025

Ekonomistler, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in kriz yenmek için uyguladığı reçetenin sonuç verdiği konusunda şüpheli. Şimşek, Türkiye'ye sıcak para getirmek dışında politika yürütmemekle eleştiriliyor.

Türkiye ekonomisinin önemli merkezlerinden Kapalı Çarşı
Kapalı Çarşı Fotoğraf: Muhammed Enes Yildirim/Anadolu/picture alliance

Rasyonel politika söylemiyle ekonomi yönetiminin başına getirilen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek göreve geleli neredeyse iki yıl oldu. Ancak Şimşek'in 4 Haziran 2023'ten itibaren uyguladığı politikalar ücretli kesimin gelirlerini aşındırırken iddia ettiği gibi enflasyonun düşmesini de sağlayamadı. Gelinen noktada kur da faiz de yükseldi. Yurtdışı kaynak arayışı kısa vadeli fonlarla sınırlı kaldı. Yüksek faiz ve kur kazancına gelen sıcak para ise son siyasi gelişmelere paralel Türkiye'den çekildi.

Mehmet Şimşek göreve geldiğinde enflasyon yüzde 38 seviyesindeydi. Şu anda da resmi olarak aynı düzeyde bulunuyor. İki yıllık dönemde dolar 20,8 TL'den 38,6 TL'ye, politika faizi ise yüzde 8,5'ten yüzde 46'ya yükseldi.

İktisatçılar Şimşek'in ülke ekonomisini düze çıkarmaya yönelik bir ekonomik program uygulamadığını, bir yandan AKP'nin yanlış ekonomi politikalarını vatandaşın sırtına yüklerken diğer yandan iktidarın devamını sağlayacak adımlarla ekonomide günü kurtarmaya odaklanan çeşitli adımlar attığı görüşünde.

"Ortada yapısal reform yok"

DW Türkçe'ye konuşan Beykoz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Evren Bolgün, Şimşek'in temel hedefinin başından bu yana yabancı kaynak girişini sağlamak olduğunu vurguluyor.

Ancak uygulanan politikaların yapısal dönüşüm getirmediğini belirten Bolgün, "Enflasyon yüzde 38'deydi, hâlâ yüzde 38. Kur 21'di, şimdi 38. İki yıl geçti ama sonuç değişmedi. Bunun bir istikrar programı olacağı ifade edilse de ortada yapısal reform içeren bir şey yok" diyor.

Şimşek'in iki yıllık döneminde uyguladığı ekonomi politikalarının esasen Türk Lirası'nı yapay biçimde değerli tutmaya odaklandığını söyleyen Bolgün, bu tercihin ücretli kesim üzerinde ciddi baskı yarattığını ifade ediyor:

"İki yıla baktığımızda emeğin, ücretlerin ekonomide alım gücünü baskılayan özellikli bir politika izledi. Bu zaten şu anda toplumsal huzursuzluk tarafında sabit gelirliler üzerindeki yükü hissettiriyor. Hatta fazlasıyla. Buna karşın enflasyonu da düşürememiş oldu."

Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek Fotoğraf: DHA

DW Türkçe'ye konuşan iktisatçı Prof. Dr. Oğuz Oyan da benzer bir değerlendirme yapıyor.

Oyan, Şimşek'in geçmişte de AKP hükümetlerinin ekonomi yönetiminde görev almış bir isim olduğunu hatırlatarak "Şimşek aslında kurtarıcı olarak getirildi. Ancak o tek bildiği şeyi yapmaya devam etti" diyor. Oyan'a göre Şimşek'in geçmişte olduğu gibi bugünkü programı da sıcak para girişine dayanıyor ve bu model halk yerine sermaye çevrelerini gözetiyor.

Sıcak paraya yönelik uygulamaları "dışa kanama rejimi" olarak tanımlayan Oyan, "Yabancıya yüzde 50 faiz veriliyor, üstüne bir de kur farkı garantisi sunuluyor. 2024'te enflasyon yüzde 44 iken döviz kuru yalnızca yüzde 17 arttı. Yani TL değerli tutuldu. Bu fark sıcak para yatırımcısına ekstra kazanç olarak verildi" diye devam ediyor.

"Faturasını kamu bütçesi ödüyor"

Oyan'a göre, Türkiye dünyada başka hiçbir ülkede sunulmayan bu getirilerle sıcak para çekmeye çalışıyor, bunun da faturasını kamu bütçesi ödüyor:

"Bunun maliyeti Hazine'ye, dolayısıyla halka çıkıyor. Çünkü devletin tek gelir kaynağı vergi. Bu mekanizma doğrudan kamu eliyle dışarıya kaynak aktarımıdır."

Prof. Dr. Oyan bu dönemde ücretlilerin ağır yük altına sokulduğunu ifade ederek enflasyonun sorumlusunun sabit gelirli olmasa da bedelinin onlara ödetildiğini, ücret artışı sınırlı tutulurken fiyatların serbest bırakıldığını anlatıyor. Kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği "iyimser" sinyallerin yatırım için anlam taşımadığını belirten Oyan, bu mesajların sıcak para çevrelerine verildiğini söylüyor:

"Türkiye'yi sağmaya devam edin, batmaz, hâlâ yüksek getiri sağlıyor, mesajı veriliyor. Ama bu yatırım yapılabilir ülke anlamına gelmez."

Fotoğraf: Chris McGrath/Getty Images

Oyan, bu süreci "bir transfer mekanizması" olarak niteleyerek "Bu kalkınma ya da istikrar programı değil, Erdoğan'a zaman kazandırma planıdır" diyor. Şimşek'in ekonomi politikalarını "günü kurtarma operasyonu" olarak nitelendiren Oyan, "Türkiye'nin ayağa kalkması mümkün olmuyor çünkü Şimşek uzun vadeli planlar değil, günü kurtaran adımlar atıyor" değerlendirmesinde bulunuyor.

"Kazanan kısa vadeli fonlar"

Prof. Dr. Evren Bolgün'e göre de Şimşek'in 'carry trade' olarak tanımlanan kısa vadeli sermaye çekmeye dayalı modeli, sıcak para girişini sağladı ancak kalıcı bir fayda üretmedi.

"Bu dönemin kazanını kim derseniz, Carry trade'ciler oldu. Hem yurtiçinde hem yabancı taraftaki fon şeklinde Türkiye'ye gelip kısa vadede para kazanan yatırımcılar oldu. En mutsuz olanlar ise çalışanlar, emekliler, sabit gelirli yurttaşlar oldu."

Dışarıdan gelen sermayenin ağırlıklı olarak portföy yatırımı olduğunu, doğrudan yatırım açısından bir ilerleme sağlanmadığını belirten Bolgün, rezerv kullanımının sürdürülemeyeceğini şu sözlerle ifade ediyor:

"Merkez Bankası'nın swap hariç net rezervi şu an yaklaşık 16 milyar dolar. Bu seviye 15-20 milyar dolar daha düştüğünde bu kur kontrolü devam ettirilemez. O zaman en azından aylık enflasyon kadar kur artışı vermek zorunda kalınır."

"Kur şokunda risk büyür"

Döviz kurunun yapay olarak baskılanmasının reel sektörde yeni bir kırılganlığa da neden olduğunu belirten Bolgün, Merkez Bankası'nın TL'yi değerli tutacağı yönünde beklenti oluştuğunu ve bu ortamda birçok şirketin dövizle borçlandığını söylüyor. Bu durumun potansiyel bir kur şokunda ciddi sorunlara yol açabileceği uyarısında bulunuyor:

"Son bir yılda şirketlerin döviz yükümlülüğü 160 milyar dolara yaklaştı. TL'nin değerli kalacağı yönündeki algıyla şirketler dövizle borçlandı. Eğer bu pozisyonları hedge edilmediyse, kur gevşediği anda ciddi bilanço sorunları ortaya çıkabilir."

Oyan da 2023 Haziran'dan sonra reel sektörün döviz açığının yeniden hızla arttığına dikkat çekerek, "Net döviz pozisyon açığı yeniden büyüyor. Kur baskılanırken şirketler dövizle borçlandı. Bu sürdürülebilir değil"  diyor.

Yatırımcı bu ortamda neden gelsin?

Her iki iktisatçı da 19 Mart 2025 sonrası yaşanan siyasi gelişmelerin ekonomi politikalarında bir kırılma yarattığını belirtiyor.

Bolgün'e göre bu tarihten önce faiz indirimi beklenirken, siyasi atmosferin değişmesiyle politika yönü sert biçimde değişti:

"Bu tarihten itibaren Merkez Bankası 60 milyar dolara yakın döviz sattı. Faizlerin düşeceği beklentisi yerini yükselen risk algısına ve fonlama maliyetinin artışına bıraktı."

Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan Fotoğraf: Emin Sansar/Anadolu/picture alliance

Bolgün, bu tabloyu Türkiye'ye dış yatırımcı çekme açısından ciddi bir handikap olarak değerlendiriyor. Tüm bu belirsizlikler içinde Türkiye'ye kalıcı yatırımcı çekmenin zor olduğunu ifade eden Bolgün, şu sorunun altını çiziyor:

"Yüksek enflasyon, yüksek faiz, küçülen ekonomi ve siyasi risklerin yükselmeye devam ettiği bir ortamda, doğrudan yatırımcıyı Türkiye'ye nasıl çekeceğiz? Bu sorunun cevabı bence verilmiş değil ve uzun süre de verileceğini zannetmiyorum."

Merkez Bankası'nın yıl sonu enflasyon hedefinin de gerçekçi olmadığını belirten Bolgün, "Şimşek'in belirttiği aralık yüzde 19 ile yüzde 29 arası gibi geniş bir bant. Dolayısıyla tutmayacak. Yıl sonunda yüzde 30'un üzerinde olacaktır."

"Şimşek istifa edemez"

Oyan da 19 Mart'tan sonra ekonomiyle siyasetin ayrışmasının mümkün olmadığını söylüyor:

"19 Mart'tan sonra faiz indirimi imkansız hale geldi. Sıcak para için yüksek faiz, düşük kur politikası daha da pekişti. Bu artık bir tercih değil, mecburiyet."

"Program çöktü" diyen Oyan'a göre Şimşek, siyasi baskılar altında programın vitrin yüzü olarak görevde kalıyor:

"Belki özel sohbetlerinde istifa etmek istiyor ama yapamaz. Çünkü giderse programın çöktüğünü kamuya açıkça ilan etmiş olur. Onun varlığına, program hâlâ ayakta algısı yüklenmiş durumda."

İktisatçıların aktardığı tabloya göre Şimşek'in yönettiği modelin kazananı kısa vadeli finansal yatırımcılar, kaybedeni ise sabit gelirli yurttaşlar oldu. Siyasi belirsizlik sürdükçe ekonomik istikrar sağlanması da mümkün görünmüyor.

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?