Merz hükümeti dış politikada nasıl bir rota belirledi?
16 Nisan 2025
Uluslararası siyaset sahnesinde dikkatler Almanya'ya, Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) ortaklığındaki müstakbel koalisyon hükümetine çevrildi.
Yeni hükümetin koalisyon ortakları geçen hafta üzerinde uzlaştıkları yeni koalisyon sözleşmesini kamuoyuna tanıttılar. Koalisyon sözleşmesi, üç partideki iç onay süreçleri tamamlandıktan Mayıs ayının ilk haftasında siyasi partiler tarafından resmen imzalanacak.
Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Genel Başkanı Friedrich Merz'in de 6 Mayıs'ta Federal Meclis'te yapılacak oylamayla başbakan seçilmesi öngörülüyor.
Avrupa'nın lider ülkelerinden Almanya'nın başbakanlığını, uluslararası siyaset sahnesinde sert rüzgarların estiği bir dönemde devralmaya hazırlanan Merz, koalisyon müzakerelerini hızla tamamlamalarında "dünyada giderek artan gerilimlerin" etkili olduğunu, Almanya adına dünyadaki değişimin şekillenmesine katkı sağlamak istediklerini söyledi.
Almanya'da yeni bir dönem başlıyor ve yeni hükümet izleyeceği rotayı, koalisyon sözleşmesiyle şekillendirdi. Sözleşme ile belirlenen yol haritası ve Merz'in açıklamaları, dış politikadaki sınamalara karşı izlenecek stratejiler hakkında önemli ipuçları veriyor.
Ticaret politikaları için nasıl bir rota belirlendi?
ABD Başkanı Donald Trump'ın gümrük vergilerini artırma hamlesi, dünya çapında borsaları düşüşe geçirirken, küresel ticaret savaşları endişesini artırdı.
Yeni gümrük vergileri, ekonomisi iki yıldır resesyonda olan ihracat ülkesi Almanya'yı ciddi boyutta etkileyebilir.
Transatlantik ticari ilişkilerinden Avrupa Birliği (AB) sorumlu. Almanya tek başına hareket edemiyor. Ancak göreve başlamaya hazırlanan yeni hükümet, ticaret savaşlarının Almanya'ya muhtemel etkilerinin farkında olduğu için ABD ile gerilimin düşürülmesinden yana tavır benimsiyor.
Koalisyon anlaşmasında şu ifadeler yer alıyor: "ABD ile orta vadede bir serbest ticaret anlaşması hedefliyoruz, kısa vadede ise ticaret alanındaki ihtilafın önlenmesini istiyoruz ve Atlantik'in her iki yakasında da ithalat vergilerinin azaltılmasını destekliyoruz."
Ancak Trump'ın takındığı tavır ve son hamleleri göz önüne alındığında, yeni Alman hükümetinin fazla iyimser olduğu sonucuna varılabilir.
Transatlantik ilişkiler için ne öngörülüyor?
Friedrich Merz aslında tam bir transatlantikçi. Merz, on yıl boyunca Almanya-ABD ilişkilerini geliştirmeye adanmış partiler üstü bir kuruluş olan Atlantik Köprüsü'nün başkanlığını yaptı, öncesinde de uzun yıllar boyunca Amerikan varlık yönetim şirketi BlackRock için çalıştı.
Ancak Donald Trump'ın ikinci başkanlık dönemiyle birlikte Merz'in ABD ile güçlü bağa olan inancı sarsılmış görünüyor.
CDU lideri Merz, Trump'ın göreve başlar başlamaz Rusya ile ilişkileri hızla normalleştirmeye yönelirken, ABD'nin Avrupa'ya güvenlik taahhütlerinden geri adım atmasını eleştiren Avrupalı liderler arasında yer aldı. Merz, Trump'ın Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'ye "savaş suçu" gibi ağır suçlamalar yöneltmesine, Beyaz Saray'daki görüşmede kameralar önünde adeta azarlamasına da tepki göstermiş, "şoke oldum" demişti.
Friedrich Merz, ABD Başkanı Yardımcısı J.D. Vance'in Münih Güvenlik Konferansı'nda sert ifadelerle Avrupalı siyasetçileri hedef almasına da sessiz kalmamıştı.
Trump'ın danışmanı Elon Musk'ın aşırı sağcı Almanya için Alternatif'e (AfD) seçim sürecindeki güçlü desteği, Washington yönetiminin AB'yi ABD'ye rakip hatta Amerika'nın hasmı olarak gördüğüne dair açıklamaları, ABD-Almanya ilişkilerinde çetin bir döneme işaret ediyor.
Merz, koalisyon sözleşmesi üzerinde sağlanan mutabakattan sonra en kısa zamanda ABD'yi ziyaret ederek Trump ile görüşmek istediğini açıkladı. Ancak henüz planlanmış bir görüşme yok.
Almanya Ukrayna'ya Taurus füzelerini gönderecek mi?
Yeni koalisyon hükümeti sözleşmesinde Ukrayna'nın desteklenmeye devam edileceğine vurgu yapıldı. Tıpkı Merz gibi SPD'nin Eş Başkanı Lars Klingbeil de bu taahhütlerinin arkasında olduklarını söylüyor.
Ancak askeri desteğin ne şekilde sürdürüleceği tam olarak netleşmiş değil.
Merz, Pazar günü yaptığı açıklamada Avrupa ülkelerinin ortak bir karar alması halinde Ukrayna'ya uzun menzilli Taurus füzelerini gönderebileceklerini açıkladı. Merz, seçimler öncesinde de Taurus füzelerinin gönderilmesinden yana tavır almış, SPD'li Başbakan OIaf Scholz'un "Gönderilirse Almanya savaşa dahil olur" diyerek buna karşı takındığı tutumu eleştirmişti. SPD'nin yeni koalisyon hükümetinde bu tavrını değiştirip değiştirmeyeceği henüz netleşmiş değil.
Zira yeni hükümette de görevini sürdürmesi beklenen SPD'li Savunma Bakanı Boris Pistorius, Merz'in Taurus füzelerinin gönderilebileceğini söylemesinin ardından yaptığı açıklamada ihtiyatlı ifadeler kullandı. Kendisinin hiçbir zaman bu füzelerin gönderilmesinden yana olduğunu söylemediğine vurgu yapan Pistorius, "gönderilmeleri için iyi argümanlar olduğu gibi, gönderilmemeleri için de pek çok iyi argüman olduğunu" kaydetti.
Bu arada Ukrayna savaşını sona erdireceğini söyleyen Trump, artık doğrudan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşmeler yürütüyor. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy bile ülkesi hakkında yürütülen pazarlıklardan ancak bilgilendirildiği ölçüde bilgi sahibi.
Avrupalılar da artık neredeyse süreçten dışlanmış durumda. Şayet Trump ile Putin anlaşırsa ve bir emrivaki ile bir barış planı dayatılırsa, o zaman zaten Avrupalılara bu plana uymak, öngörülen planı uygulamak zorunda kalmak dışında bir seçenek kalmayabilir.
Savunmada ABD'den bağımsızlaşma hedefi
Avrupa başkentlerinde, Trump'ın başkanlığı ile birlikte ABD'nin NATO taahhütlerine bağlı kalıp kalmayacağına dair şüpheler arttı.
Merz, seçim akşamı yaptığı galibiyet konuşmasında "ABD'den adım adım gerçek anlamda bağımsızlık için Avrupa'nın güçlendirilmesinin kendisi için mutlak öncelik olacağını" ilan etti.
Müstakbel başbakan, Alman ordusu Bundeswehr'in en kısa zamanda yeniden silahlanması için Federal Meclis'te yaptığı konuşmada "Her ne gerekiyorsa yapılacak" mesajını, İngilizce kullandığı "Whatever it takes" ifadeleriyle verdi.
Yeni Alman hükümeti, ordunun silahlanmasına hız verirken, Avrupalılar arasında savunma alanında iş birliğinin de güçlendirilmesini hedefliyor. Avrupa'nın nükleer güçleri Fransa ve İngiltere ile Avrupa'ya nükleer koruma şemsiyesinin nasıl sağlanabileceği görüşülecek.
AB'de de savunma alanındaki iş birliği güçlendirilecek. Ama Rusya Devlet Başkanı Putin ile yakın ilişkileri olan Macaristan Başbakanı Viktor Orban örneğinde olduğu gibi buna mesafeli olan üyelerin varlığı yolun engebeli olduğuna işaret ediyor.
Almanya AB politikalarını güçlendirecek
Merz, ana muhalefet lideri olduğu dönemde SPD'li Başbakan Olaf Scholz liderliğindeki hükümeti Avrupa'yı ihmal etmek, özellikle Almanya'nın en yakın ortakları Fransa ve Polonya ile ilişkilere zarar vermekle suçladı.
Müstakbel başbakan yeni dönemde bu ilişkileri güçlendirmeyi hedefliyor. Zaten seçimlerden hemen sonra Merz Paris'e giderek Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya geldi. Göreve başladıktan sonra başbakan olarak da Paris'i ziyaret etmeye hazırlanan Merz, aynı şekilde Polonya Başbakanı Donald Tusk'ı da ziyaret edeceğini açıkladı.
Merz, AB'nin geleceğine tehdit oluşturan aşırı sağ ve sağcı popülistlerin Avrupa genelinde yükselişte olması nedeniyle, özgürlükçü demokrasiyi savunan hükümetlerle safları sıkılaştırmayı hedefliyor. Bu nedenle Macron ve Tusk ile güçlü iş birliğini önceliklendiriyor.
Çin'e karşı "riskleri azaltma" stratejisi
Berlin ve Brüksel'deki bazı politikacılar, Trump'ın uluslararası ticarette deprem etkisi yaratan hamleleri nedeniyle artık Çin ile ticarete ağırlık verilmesi gerektiğini savunuyor. Ama artık Alman ihracatçıların Çin'de çok para kazandığı, Alman otomobillerinin büyük rağbet gördüğü günler geride kaldı.
Hatta AB, pazarını Çin'in elektrikli araçlarına karşı korumak durumunda kalma noktasına geldi, ucuz Çin ürünlerine karşı tedbirler alınması çağrıları artıyor. Almanya, bir yandan kendi sanayisini korumaya çalışırken, diğer yandan ihracat ülkesi olduğu için Çin'e karşı kısıtlamaların çok da ileriye gitmemesi için çabalayacak.
Koalisyon sözleşmesinde, "Ulusal çıkarlarımıza aykırı olan, kritik altyapıya ve stratejik açıdan önemli alanlara yönelik yabancı yatırımları etkili bir şekilde engellemek istiyoruz" ifadeleri yer alıyor. Bu hassasiyet, özellikle ekonomik güç Çin için geçerli olsa gerek.
Ortadoğu ihtilafı: Almanya'nın Netanyahu sorunsalı
Ortadoğu ihtilafı, Gazze savaşı, Alman hükümeti için en sancılı konuların başında geliyor.
Nazi geçmişi ve milyonlarca Yahudi'nin katledilmesinin bir sonucu olarak İsrail'in güvenliği her Alman hükümeti için özel bir önem taşıyor.
Pek çok ülke gibi Almanya da Hamas'ı bir terör örgütü olarak sınıflandırıyor ve İsrail'in kendisini teröre karşı savunma hakkının meşru olduğunu söylüyor. Ama Alman politikacılar aynı zamanda İsrail'in Gazze Şeridi'nde Hamas'a karşı takındığı sert tutumu da orantısız olmakla eleştiriyor.
Yeni hükümeti bekleyen bir diğer sınama da Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Gazze'de savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlendiği şüphesiyle İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu hakkında çıkardığı tutuklama kararı ile ilgili.
Almanya Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni destekliyor ve Almanya'yı ziyaret ettiği takdirde Netanyahu'yu tutuklaması gerekiyor.
Ama Friedrich Merz, başbakan olduğu bir Almanya'da bunun kesinlikle söz konusu olmayacağı sözünü verdi bile.
Almanya iklimin koruması politikalarına veda mı ediyor?
Yeşiller'in son yıllarda ülkeyi yöneten koalisyon hükümetinde yer almış olması, Almanya'da iklimin korunmasına daha fazla mali kaynak ayrılmasına, net sıfır karbon emisyon hedefinin öne alınarak 2045 yılına çekilmesine katkı sağladı.
Ama Donald Trump'ın ABD başkanlığı ile birlikte uluslararası alanda dengeler değişti. Trump, göreve başlar başlamaz ülkesini tüm uluslararası iklim koruma anlaşmalarından çekti. Büyük Amerikan şirketleri de onun izinden gidiyor. BlackRock ve J.P. Morgan gibi varlık yönetim şirketleri iklim dostu projelerden çekildiler.
Bu gelişmeler, Almanya'nın iklimin korunması için uluslararası düzeyde yürüttüğü girişimlerini daha da zorlaştıracak. Çevre örgütleri de zaten yeni Alman hükümetinin bu konuyu önceliklendirmeyeceği görüşünde.
Koalisyon sözleşmesinde, net sıfır karbon emisyon hedefine ulaşmak için "iklimin koruması, ekonomik rekabet gücü ve sosyal dengeyi bir araya getiren bir yaklaşım" benimseneceği belirtiliyor. Bu ifadeler, Almanya'nın iklim hedeflerindeki kararlılığında esnekliğe gittiği şeklinde yorumlanıyor.