1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'MİT krizinin' perde arkası

31 Mart 2017

Berlin-Ankara hattında güven bunalımı büyüyor, güvenlik alanında işbirliği durma noktasında. Berlin, MİT’in Almanya'da casusluk yaptığı iddiaları üzerine Türkiye’nin istihbarat ağını deşifre etmek için düğmeye bastı.

Symbolbild Überwachung, Spionage, Bespitzelung
Fotoğraf: Kai Remmers/dpa/picture alliance

Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Hakan Fidan’ın, Gülen yapılanması hakkında Alman Dış İstihbarat Teşkilatı BND’nin Başkanı Bruno Kahl’a verdiği dosyanın basına sızması, iki ülke arasında görüş ayrılıklarını gün yüzüne çıkartırken,  güvenlik birimleri arasındaki güven bunalımını daha da derinleştirdi.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Ankara-Berlin hattındaki yoğun temaslarda, Gülen yapılanmasının Almanya’da izlemeye alınmasını, Türkiye’de açılan soruşturmalarda arananların iade edilmesini isteyen Türk hükümeti, bu taleplerine olumlu karşılık bulamadı.

Aylardır süren görüşme trafiğinde Alman tarafı, Türkiye’den iletilen dosya ve bilgilerin yeterli olmadığını, Alman hukuku çerçevesinde harekete geçebilmek için somut, mahkemeler tarafından kabul edilebilecek bilgi ve belgelerin gerektiğini vurguluyordu.

İkna etmek isterken deşifre mi oldu?

MİT Müsteşarı Fidan’ın,  kimilerine göre Almanya’nın “iddialarını belgele” beklentisini karşılamak amacıyla verdiği  “Gülen Dosyası”,  Almanya’da Gülen yapılanması yerine, Türk istihbaratının Almanya’daki faaliyetlerine odaklanılmasına yol açtı.

DW Türkçe’nin edindiği bilgilere göre MİT Müsteşarı Fidan’ın, Şubat ayındaki Münih Güvenlik Konferansı sırasında BND Başkanı Kahl’e ilettiği “Federal Almanya Cumhuriyeti’ndeki FETÖ/PDY (Paralel Devlet Yapılanması)” adını taşıyan dosya, bir süre sonra Kahl tarafından, iç istihbarattan sorumlu Anayasayı Koruma Teşkilatı’na (BfV) iletildi.

Türkiye'nin terör örgütü olarak sınıflandırdığı ve “FETÖ” olarak nitelendirdiği Fethullah Gülen cemaatinin Almanya’daki yapılanmasıyla ilgili bilgilere yer verilirken, örgüte destek verdiği iddia edilen kişi ve kurumlar, bunlara ilişkin ayrıntılar sıralandı.

Dosyanın Anayasayı Koruma Teşkilatı  incelenmesi sırasında,  buradaki görsel malzemelerin Almanya’da yürütülmüş geniş kapsamlı istihbarat faaliyetleri sonucunda temin edildiği değerlendirmesi yapıldı.

Dosya bu şüphe üzerine, Türkiye’nin beklentilerinin aksine Gülen’in izlenmesi değerlendirmesini yapacak birim yerine Almanya’da yabancı ülke istihbaratlarının faaliyetlerine karşı koymadan sorumlu birime gönderildi ve “dosyanın Türk istihbaratının Almanya’daki faaliyetlerini ortaya koyduğu” görüşü üzerine Alman yargısına da bilgi verildi.

Güvenlik makamlarının ortak değerlendirmesi sonucunda, dosyadaki listelerde isimleri yer alan kişilerin bilgilendirilmesi kararlaştırıldı ve bu kişilerin ikamet ettiği 9 eyaletin ilgili makamlarına bilgi verildi.

Dosyada ismi bulunan Sosyal Demokrat Partili Federal Milletvekili Michelle Müntefering ise, milletvekillerinin güvenliğini sağlamakla yükümlü Federal Emniyet Teşkilatı (BKA) tarafından bilgilendirildi.

İstihbarat ağı mercek altına alındı

MİT’in BND’ye ilettiği Gülen yapılanmasına ilişkin dosyanın, Almanya’nın bilgisi dahilinde burada bulunan MİT görevlileri tarafında açık kaynaklardan değil, daha geniş bir istihbarat ağı tarafından ve espiyonaj faaliyeti yürütülerek elde edildiğini düşünen Alman tarafı, bu konuda kapsamlı bir soruşturma yaparak sorumluları ortaya çıkarmayı hedefliyor.

Federal Başsavcılığın, Türkiye’nin Almanya’da yürüttüğü iddia edilen istihbarat faaliyetleri hakkında başlattığı soruşturma şu noktalara odaklanıyor: Bu dosya Almanya’daki hangi kuruluşlar ve kimler üzerinden yürütülen faaliyetler sonucunda oluşturuldu? Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) ve benzeri kuruluşların, çalışanlarının bu dosyanın hazırlanmasında bir rolü var mı?

DİTİB’e bağlı imamların Türkiye için istihbarat çalışması yürüttüğü iddiaları üzerine Federal Başsavcılığın soruşturma başlatmasından kısa bir süre sonra Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı bazı imamların geri çekildiğini duyurmuştu. Gerek DİTİB, gerekse Diyanet, imamların casusluk yaptığı iddialarını ise yalanlamıştı.

Gülen yapılanmasıyla ilgili dosyanın ardından başlayan tartışma, Ankara-Berlin hattında gerilimin tahmin edilenden daha derin olduğunu ortaya çıkardı.

Ankara işbirliğinde frene bastı

Stuttgart'ta DİTİB'e bağlı bir camiFotoğraf: picture-alliance/dpa/D. Naupold

DW Türkçe’nin edindiği bilgilere göre Ankara bir süredir güvenlik alanında Almanya ile yürütülen işbirliğinde frene basmış durumda. Bu yılın başında Türk tarafı, PKK ve Gülen yapılanmasına karşı Almanya’dan beklenen adımlar atılmadığı müddetçe, diğer alanlarda işbirliği yapmayacağını Alman tarafına açıkladı.

IŞİD gibi terör örgütleriyle mücadele, yabancı savaşçılar gibi konularda bilgi paylaşımının son gerginlik öncesine kadar sürdüğü, ancak uyuşturucu kaçakçılığı gibi organize suçlarla mücadele alanlarında Ankara’nın birkaç ay önce işbirliğini durdurduğu öğrenildi.

Merkel’e de dosya verilmişti

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in 2 Şubat tarihinde yaptığı Türkiye ziyareti sırasında da iki ülke güvenlik birimleri arasında yaşanan sorunlar gündeme gelmiş, Merkel'e PKK’nın Almanya’daki faaliyetlerine ilişkin bir dosya verilmişti.

Dosyanın içeriği Merkel’in Berlin’e dönüşü sonrasında Almancaya çevrildi ve Federal İçişleri Bakanlığı tarafından eyalet içişleri bakanlıklarına görüş iletilmesi talebiyle gönderildi.

Dosyada Almanya’nın terör örgütleri listesinde yer almasına karşın PKK’nın bayraklarıyla, Öcalan posterleriyle düzenlediği gösterilerin görüntülerine yer verildi ve bunların önlenmemesinden duyulan tepki ifade edildi. Eyaletler ise gösterilerde gerilimin tırmanmasına yol açacak müdahalelerden kaçınıldığını ancak sonrasında gerekli adımların atıldığı bilgisini paylaştı.

Federal Hükümet bu gelişmeler sonrasında Mart ayında adım atarak Abdullah Öcalan'ın fotoğraflarının bulunduğu bayrak ve flamaları yasakladı.

Almanya’dan gelen bu adımları yeterli görmeyen Türk güvenlik birimleri, PKK’nın faaliyetlerine karşı daha geniş kapsamlı soruşturmalar yürütülmesini, PKK sorumlularının yakalanmasını, iade taleplerine olumlu karşılık verilmesini talep ediyor.

Terör tanımında farklılıklar var

Alman güvenlik makamları ise ancak hukuk devleti ilkeleri ve Alman yasalarının çizdiği sınırlar çerçevesinde hareket edebileceklerini, “terör, terör örgütü, terörist” gibi tanımlamalarda iki ülke arasında farklılıklar olduğunu, Türkiye’nin çok yüksek beklentilerinin karşılanmasının güç olduğunu ifade ediyorlar.

Türkiye'nin Almanya'da hukuken örgüt “sempatizanı” tanımına uyan kişileri “terörist” olarak gördüğü, ancak bu konuda Alman mahkemelerince kabul edilebilecek nitelikte somut kanıtlar ortaya konulamadığını, bu farklılıklar nedeniyle beklentilerin karşılanamayacak boyuta ulaştığı ifade ediliyor.

Almanya’nın 80’li yıllardan bu yana PKK ile mücadele ettiğini ancak son dönemde Ankara’nın Alman yasalarının tanıdığı alanın ötesine geçen “çok yüksek beklentileri” nedeniyle diyalogda bile güçlük çekildiğine işaret ediliyor.

Merkel hükümeti, Ankara’dan beklentilerini Alman hukuku çerçevesinde tutmasını isterken, uluslararası işbirliğinin ülkelerin karşılıklı olarak birbirlerinin hukuk düzenlerine saygı göstermesi koşuluna dayandığını hatırlatıyor.

Türk tarafı ise, Alman yargısının IŞİD gibi İslamcı terör örgütlerinin üzerine kararlı bir şekilde giderken, PKK ve onunla bağlantılı olduğunu iddia ettiği PYD gibi örgütlere tolerans gösterdiği eleştirisini getiriyor.

Ankara’nın Berlin nezdinde yaptığı son girişimlerde, Almanya’dan IŞİD’e katılmak üzere Suriye ve Irak’a giden yabancı savaşçılara karşı çok sayıda soruşturma açıldığını, ancak PYD’ye katılanlara karşı benzer soruşturmalar açılmadığını belirterek, bu duruma da tepki gösterdiği öğrenildi.

© Deutsche Welle Türkçe

Değer Akal / Berlin

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik