1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Moskova saldırısı: Gizli servisler ne zaman bilgi paylaşır?

David Ehl
27 Mart 2024

Gizli servisler, edindikleri bilgileri istisnai hallerde paylaşır. Tıpkı Moskova saldırısı öncesinde ABD’nin yaptığı gibi. Peki bu hep mi böyleydi? "Uyarma yükümlülüğü" politikası nedir? Neden hayati önem taşıyor?

IŞİD-H’nin üstlendiği Moskova’daki terör saldırısında 130’dan fazla kişi hayatını kaybetti.
IŞİD-H’nin üstlendiği Moskova’daki terör saldırısında 130’dan fazla kişi hayatını kaybetti.Fotoğraf: AP Photo/picture alliance

Gizli servisler, adından da anlaşılacağı üzere, gizlilik içinde çalışırlar. Ulusal güvenlik için yararlı olan ya da hükümetlere alacakları siyasi kararlarda avantaj sağlamayı amaçlayan, bilgileri toplarlar.

İstihbarat teşkilatlarının bu hedeflerine ulaşmak için müttefiklerini de gözetledikleri bir sır değil. Tıpkı Almanya'nın eski başbakanı Angela Merkel'i yıllarca dinlediği ortaya çıkan ABD'nin Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) yaptığı gibi.

2013 yılında ABD Ulusal Güvenlik Dairesi'nin (NSA), dönemin başbakanı Angela Merkel’in cep telefonu görüşmelerini dinlediğinin ortaya çıkması iki müttefik ülke arasında gerilime yol açmıştı.Fotoğraf: picture-alliance/dpa/R. Jensen

Ancak önceliği istihbarat toplamak olan gizli servislerin, edindikleri istihbari bilgileri başka devletlerle paylaştıkları da oluyor.

ABD, Rusya'nın bir gece sonra Ukrayna'yı işgal etmeye başlayacağı bilgisini 23 Şubat 2022'de, aralarında Almanya'nın da bulunduğu müttefikleri ile paylaşmıştı.

Devletler çok daha istisnai durumlarda, müttefik olmayan ülkelerle de istihbari bilgi paylaşabiliyor. Moskova'da 22 Mart akşamı yaşanan terör saldırısı öncesinde ABD'nin Rusya'yı terör tehdidi konusunda uyarması buna örnek teşkil ediyor.

ABD Rusya ile hangi bilgileri paylaştı?

7 Mart tarihinde ABD'nin Moskova Büyükelçiliği, ülkedeki vatandaşlarını uyardı. Uyarıda, aşırılık yanlılarının Moskova'da konserler de dahil olmak üzere büyük insan topluluklarına saldırmayı planladıklarına dair raporlar olduğuna işaret edildi, 48 saat süreyle geniş katılımlı etkinliklere katılımdan kaçınılması çağrısı yapıldı.

ABD’nin Moskova Büyükelçiliği’nde asılı ABD bayrağının az ilerisinde Rusya bayrağı asılı. Fotoğraf: Mladen Antonov/AFP

Teröristler, 48 saat içinde değil ama 15 gün sonra gerçekten de saldırdı. Üstelik uyarıda belirtildiği gibi geniş katılımlı bir etkinliğe, "Crocus City Hall" adlı konser salonuna saldırdılar. Saldırıda 130’dan fazla insan öldü.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Adrienne Watson saldırı sonrasında yaptığı açıklamada ABD’nin 7 Mart tarihli uyarısına dikkat çekti. Watson, "ABD yönetimi, uzun süredir var olan 'uyarı yükümlülüğü' politikamız uyarınca söz konusu bilgileri Rus tarafına da iletti" bilgisini paylaştı.

ABD yönetimi, Rus tarafına ilettikleri istihbari bilginin kaynağı gibi ayrıntılar konusunda ise bilgi paylaşmadı.

Rusya uyarıyı ciddiye aldı mı?

Londra'daki Kings College'ın terörle mücadele uzmanı Peter R. Neumann'a göre Kremlin ABD’nin uyarısını gerektiği gibi ciddiye almadı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Moskova’daki saldırı öncesinde ABD’nin yaptığı terör uyarısını "propaganda" diyerek ciddiye almamıştı.Fotoğraf: Kremlin.ru/REUTERS

Deutschlandfunk'a verdiği röportajda Neumann, Moskova’daki saldırısı öncesinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ABD’nin terör uyarısı hakkında açıklama yaptığını anımsattı. Putin’in ABD uyarısı için "propaganda" dediğine işaret eden Neumann, Rus liderin uyarıyı Amerikalıların yürüttüğü bir tür psikolojik savaşın bir parçası olarak gördüğünü söyledi.

Savaş dönemlerinde istihbarat paylaşımı olağan mı?

ABD her ne kadar Ukrayna'daki savaşa taraf olmasa da Rusya'yı dış güvenliği için bir tehdit olarak görüyor. Ne de olsa Putin düzenli olarak Washington’u açık tehditlerle hedef alıyor.

Güvenlik uzmanları, Ukrayna savaşı nedeniyle ABD ile Rusya arasında istihbarat alanındaki işbirliğinin de ciddi oranda gerilediği, hatta durma noktasına geldiği görüşünde. ABD yönetiminin bu nedenle terör uyarısını aynı zamanda Moskova'daki büyükelçiliği üzerinden de kamuoyu ile paylaşmayı gerekli gördüğü belirtiliyor.

Fotoğraf: Shamil Zhumatov/REUTERS

DW'ye konuşan güvenlik uzmanı Michael Götschenberg, "Prensipte devletler birbirlerini istihbarat teşkilatları aracılığıyla yaklaşan ya da planlanan terör saldırıları konusunda uyarırlar. Bu, Rus istihbarat servisleriyle de söz konusuydu. Ancak Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaş nedeniyle bu işbirliğinin durma noktasına geldiğini düşünüyorum" diye konuştu.

İstihbarat teşkilatlarının terörle mücadeledeki işbirliği hangi seviyede?

Moskova’daki saldırıyı üstlenen IŞİD’in Horasan kolunun (IŞİD-H) oluşturduğu tehdit sınır tanımıyor. Rusya, İran, Afganistan ve Türkiye'deki terör saldırıları bunu gözler önüne seriyor.

Bu nedenle ülkelerin kamu güvenliğinden sorumlu kurumlarının birbirleriyle işbirliği yapması hayati önem taşıyor.

Almanya'nın kamu radyo televizyonu ARD'nin güvenlik uzmanı Michael Götschenberg, özellikle Batılı istihbarat teşkilatları arasındaki işbirliğinin iyi işlediğini söylüyor.

IŞİD-H terör tehdidi sınır tanımıyor.Fotoğraf: Noorullah Shirzada/AFP/Getty Images

Bu işbirliğinin ayrıntılarını ise Götschenberg, şu ifadelerle aktarıyor:

"Batılı istihbarat kurumları istihbari bilgi paylaşıyor, ihbarlar, elde edilen ipuçları iletiliyor, bunlar da ilgili soruşturma makamları tarafından işleme alınıyor. Sıklıkla bu ihbarların asılsız olduğu ortaya çıkabiliyor. Ama doğru çıktığında da soruşturma yürütülerek insanlar yakalanıyor."

Gizli servisler birbirlerini hep uyarır mıydı?

ABD istihbarat kuruluşları özellikle terör tehditleriyle ilintili bilgileri paylaşmakla yükümlü. Bunun dayanağı, istihbarat servislerine ilişkin 1947 tarihli bir yasa ile ABD'nin eski başkanlarından Ronald Reagan'ın 1981 tarihli kararnamesinin istihbarat kuruluşlarına getirdiği "uyarma yükümlüğü" oluşturuyor.

Alman uzman Michael Götschenberg'e göre, bu tür bilgilerin paylaşılma yoğunluğunun özellikle son yıllarda arttığı görüşünde.

ABD'yi hedef alan 11 Eylül saldırılarının bu konuda önemli bir dönüm noktası olduğuna dikkat çeken güvenlik uzmanı, "Bu saldırılar sonrasında 'Bir daha önemli bilgilerin paylaşılmaması söz konusu olmamalı, bu bir daha asla başımıza gelmemeli' denildi ve o günden bu yana bu tutum sürdürülüyor" diye konuştu.

IŞİD-H tehdidiyle mücadele ne durumda?

Alman güvenlik uzmanı Götschenberg, Almanya’nın bugüne kadar IŞİD-H tehdidine karşı etkili bir mücadele yürüttüğü görüşünde.

Götschenberg, son iki yılda IŞİD-H'nin saldırı planlarının erken aşamalarda ortaya çıkartıldığını, bu sayede de saldırıların önlendiğine dikkat çekiyor.

IŞİD-H'nin Köln Katedrali ile bir halk festivalini hedef almayı planladıkları ortaya çıkartılmıştı. Yine bir hafta önce İsveç parlamentosuna saldırı hazırlığı yapan iki IŞİD-H şüphelisi de Almanya'nın Gera kentinde yakalandı.

Terör uzmanı Neumann ise Hamas’ın 7 Ekim’deki İsrail saldırısı sonrasında saldırı girişimlerinin sayısının arttığına dikkat çekerken, "Tanrı’ya şükür Almanya’da henüz bir şey olmadı ama genel olarak saldırıların sayısı artıyor. Bazen hiçbir şey olmaması da şans meselesi" dedi.

DW Türkçe'ye sansürsüz nasıl erişebilirim?