Katliamın ardından
22 Temmuz 2014Dünya bundan tam üç yıl önce, 22 Temmuz 2011'de Norveç'ten gelen bir haberle sarsıldı. Başkent Oslo'da Başbakanlık binasında bir patlama meydana gelmiş, tatil adası olarak bilinen Ütoya'da da halkın üzerine ateş açılmıştı. İki saat arayla gerçekleşen saldırılarda toplam 77 kişi ölmüş, 242 kişi de yaralanmıştı. Olayın bir terör saldırısı olduğu ortaya çıkınca kuşkular önce Müslümanların üzerine yoğunlaşmış, ancak gerçek fail saldırının gerçekleştiği günün akşamı yakalanınca olayın boyutu tamamen değişmişti. Bu kez fail İslamcılardan değil, bilakis İslam düşmanlarının arasından biriydi.
Norveç'teki kanlı saldırının faili Anders Behring Breivik, olayda kullandığı silahlarla birlikte ele geçirildiğinde, hiç tereddüt etmeden saldırıyı gerçekleştirdiğini itiraf etti. Tatbikatta sinsi planını nasıl uyguladığını dakikası dakikasına gösterdi. Ancak hiç bir zaman suçlu olduğunu kabul etmedi. Kendisini yargılayan mahkemede Nazi selamı vererek, "Avrupa'yı çok kültürlülükten temizlemek" amacıyla eylemi gerçekleştirdiğini anlattı. İslam'ın ne denli büyük bir tehlike olduğuna dikkat çekmek için sosyal demokrat partinin gençler için düzenlediği etkinliği kan gölüne çevirdiğini soğukkanlılıkla itiraf etti. Norveç yasalarına göre en ağır ceza olan 21 yıl mahkumiyet kararı yüzüne okunduğunda ise, "Çok kültürlülüğü destekleyen Norveç hükümetinin mahkemesini tanımayacağını" söyledi.
17 yaşındaki Türk kızı Gizem Doğan'ın da öldüğü saldırıdan sağ kurtulmayı başaran Bjorn İhler, aradan geçen üç yılda yaşadıklarını DW'ye anlattı. Saldırı sırasında iki gencin de yaşamını kurtaran İhler, olaydan sonra kendisini aşırı sağ ve faşizmle mücadeleye adadı.
Travma kalmadı
Saldırıyı an be an hatırladığını, ancak en başta yaşadığı travmadan kurtulduğunu ifade eden İhler, şöyle konuşuyor:
"Evet şimdi bir misyonum var. Aslına bakacak olursanız, ben bu misyonu saldırıdan önce de taşıyordum. Öyle ya da böyle zaten ırkçılıkla aktif şekilde mücadele eder, barıştan yana tavır koyardım. Ama elbette yaşadıklarımdan yola çıkarak, başka bir pencereden bakabiliyorum. Bunları da işimde bir tecrübe olarak değerlendiriyorum."
Saldırıdan sonra Norveç'te aşırı sağla mücadele konusunda bazı girişimlerin olduğunu belirten İhler, ancak bunların "Göstermelik" uygulamalardan öteye geçmediğini ileri sürerek, bir hayal kırıklığı yaşadığını ifade ediyor.
NSU ile benzerlik
Norveç saldırısının Avrupa için ayrı bir önemi olduğunun altını çizen İhler, şöyle devam ediyor:
"Evet, bu saldırıların Avrupa için de sonuçları var. Aşırı sağcılar Avrupa genelinde örgütlenmiş durumdalar. İletişim halindeler. Bunu Beate Zschäpe ve Anders Breivik'in mektuplaşmalarından da görebiliyoruz. İkisinin de ideolojik ortaklıkları var. Biz de tıpkı onlar gibi, hedeflerimize ulaşmada uluslararası düzeyde çalışıyoruz."
Münih'e giderek 8'i Türk 10 kişinin katili ırkçı Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) davasını da izlediğini söyleyen İhler, izlenimlerini şu sözlerle dile getiriyor:
"Kanaatime göre bu dava, Breivik davasından daha derin ve ayrıntılı olarak görülüyor. Daha uzun sürüyor ve dava daha karmaşık. Çünkü birden fazla olayı kapsıyor. Ama genelde benzeyen çok yönleri var. En belirgin fark, Breivik'in geniş bir halk kitlesine yönelik saldırı düzenlemesi. Genç insanlara saldırdı. NSU ise ağırlıklı olarak Türkleri hedef aldı. Bu kesin bir fark. Ancak ikisi de aynı politik gerekçelerle eylemlerini gerçekleştirdiler."
©Deutsche Welle
Stephanie Höppner