Pandemide ihaleler şeffaflıktan uzaklaştı
13 Nisan 2021Son dönemde kamu ihalelerinin, şeffaflığın ve rekabetin sağlanmadığı pazarlık usulüyle yapılması yaygınlaştı. Gerekçe ise pandemi.
Kamu İhale Kanunu’nun 21/b bendine göre doğal afetler, salgın hastalıklar, can ve mal kaybı tehlikesi gibi önceden öngörülemeyen veya yapım tekniği açısından özellik arz eden hallerin ortaya çıkması halinde ihaleler acil bir şekilde pazarlık usulüyle yapılabiliyor.
İki ayda 2,1 milyar lira
Ancak bu gerekçe ile yapılan ve pandemiyle ilişkisi olmayan çok sayıda ihale var. Kamu İhale Kurumu’nun istatistiklerine göre Şubat ayından bu yana, 21/b kapsamında yapılan ihaleler arasında kırmızı-yeşil mercimek tohumu alımı, Ramazan etkinlikleri hizmeti, güvenlik hizmeti, tek kişilik nevresim takımı, yemek kabı, ithal kalorifer kömürü, motorin, tatlı ve kahvaltı alımı, temizlik, araç kiralama, olimpik havuz, su deposu, otoyol, spor salonu, kapalı halı saha yapımı gibi çeşitli alanlarda ihaleler bulunuyor. Yaklaşık iki ay içerisinde gerçekleşen bu ihalelerin toplam bedeli ise 2,1 milyar lirayı geçiyor.
DW Türkçe’ye konuşan Uluslararası Şeffaflık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Oya Özarslan, 21/b maddesindeki acil hallerin, pandemi dönemindeki bütün ihalelerin pazarlık usulü ile yapılması anlamına gelmeyeceğini vurguluyor. 2020 yılında da acil ihale yapmayı gerektirmeyen çok sayıda kamu alımı yapıldığını söyleyen Özarslan, “Bunların içinde elbette salgının gerektirdiği laboratuvar hizmet alımı, dezenfektan alımı ya da işte 12 aylık serum ve ilaç alımı gibi ihaleler var elbette olması gerektiği gibi. Ancak veri setinin çok büyük bir çoğunluğunu pandemi konusuyla hiç ilgisiz ve acil ihale yapmanın hiç gerekmediği binek taşıt alımı, asfalt yapımı, kilitli parke alımı, pasta malzemeleri temini, hediyelik saat alımı, otogar yapımı, hızlı tren inşaatı gibi ihaleler oluşturuyor” diyor.
‘Pandemi araç haline geldi'
Kamunun açık ihale sisteminden uzaklaştığını dile getiren Özarslan, pandeminin bu anlamda kullanışlı bir araç haline geldiğini belirtiyor.
Kamu İhale Kurumu’nun verilerine göre 2021 yılında 920’den fazla ihale 21/b kapsamında yapıldı.
Bu ihaleler arasında toplam bedeli 21 milyon lirayı bulan dört tane Güneş Enerjisi Santrali yapımı da var.
Şeffaflık Derneği’ne göre ise 2020’de toplam 172,5 milyar liralık kamu alımı yapılırken bunun 67,7 milyar lirası kapalı usulde olan ihalelerle gerçekleşti. 37,8 milyon liralık ihale pazarlık usulüyle, 9.4 milyon liralık ihale doğrudan temin, 19.6 milyon liralık ihale istisna kapsamında yapıldı.
Özarslan, son 16 yılda açık ihalelerin oranının yüzde 75’ten yüzde 60’a kadar düştüğünü ifade ediyor. Pazarlık usulü ile yapılan ihalelerin oranının ise yüzde 10’dan yüzde 22’ye kadar yükseldiğini belirten Özarslan, “Özellikle de 2020’de pazarlık usulü ile yapılan ihaleler yüzde 6 oranında çok hızlı bir şekilde arttı. Yani kamu açık ihale yapma sisteminden kaçınıyor. Sadece belli isteklilerin davet edildiği pazarlık usulüyle yapılan ihale sistemine doğru yöneliyor” diye konuşuyor.
"Usulsüzlükler gizleniyor"
Peki ihalelerin pazarlık usulüyle yapılması ne anlama geliyor?
Oya Özarslan, pazarlık usulüyle yapılan ihalelerde ihale koşullarına, kime nasıl ihale verildiğine ilişkin bilgilere ulaşmanın mümkün olmadığına dikkat çekiyor. İlanı yapılmayan bu ihalelerde ihale dokümanının sadece davet edilen kişilere verildiğini söyleyen Özarslan, bu şekilde ihale koşulları hakkında bilgi sahibi olunamadığı gibi olası usulsüzlüklere karşı şikâyet başvurusu imkanının da ortadan kalktığını dile getiriyor.
“Kamu kaynaklarının nasıl dağıtılacağı, şeffaf, eşit, adaletli, rekabetçi bir şekilde dağıtılıp dağıtılmadığına ilişkin halkın hesap sorabilme imkânın olması gerekiyor” diyen Özarslan’a göre, açık ihale sisteminin erozyona uğraması, şeffaflık ve hesap verebilirliği ortadan kaldırırken yolsuzluğa da imkan veriyor.
‘İktidara yakın şirketler alıyor'
Kamu ihalelerinde pandemiden önce de 21/b usulünün yoğun bir şekilde tercih edildiğini söyleyen ekonomi yazarı Çiğdem Toker ise pandemiyle bu tercihin daha da arttığını dile getiriyor.
DW Türkçe’ye konuşan Toker, “İstediği firmaları kendisi çağırabiliyor ve ilan etmek zorunda değil. En önemli kısmı da bu. 2013, 2014’ten bu yana giderek yükselen bir eğri çiziyordu 21/b usulü tercihi. Ve bu belirlenen koşullar olmadığı halde, özellikle yapım işlerinde, yollarda bu çok tercih ediliyordu. Son dönemdeki artışta pandeminin de payı var ama özellikle yeni nesil şehir hastanelerinin inşaatları açısından bakıldığında 21/b’nin çok tercih edilmiş olması dikkatimizi çekiyor” diyor.
Geçen yılın sonbahar aylarından itibaren yeni nesil şehir hastaneleri için Aydın, Samsun, Şanlıurfa ve Antalya’da yaklaşık 1 milyar liralık ihale yapıldığını ifade eden Toker, 21/b usulüyle yapılan bu ihalelerin büyük bir çoğunluğunu iktidara yakın olarak bilinen ve çok büyük ihale portföyleri olan şirketlerin aldığını vurguluyor.
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) yaptığı Ataşehir arsası ihalesinde de benzer bir durumun söz konusu olduğunu dile getiren Toker, pazarlık usulüyle yapılan bu ihaleyi de 280 milyon liraya iktidara çok yakın olan bir şirketin aldığını söylüyor. Toker, “Dolayısıyla şunu söylemek mümkün; salgın hastalık yokken bile 21/b’yi giderek tercih eden, sonuçları karartan, kamuoyuna duyurmadığı için bunu çok tercih eden iktidar Covid-19 pandemisi dolayısıyla bu tercihini yoğunlaştırmış durumda. Pazarlık usulü ihalelerin sayısındaki artıştan da bunu görebiliyoruz” diyor.
Oya Özarslan ise Dünya Bankası’nın yaptığı çalışmaya göre altyapı yatırımında dünyada en çok kamu ihalesi alan 10 büyük şirketin içinde Türkiye’den hükümete yakın 5 şirketin bulunduğunu hatırlatarak şunları söylüyor: “Hepimizin bildiği gibi mega projeler, köprüler, yollar, otoyolları, havaalanları, şehir hastaneleri gibi projelerin ihaleleri bu şirketlere verildi. Yine bu şirketlerin vergi indirimleri, teşvikler, kira ertelemeleri gibi ayrıcalıklara kolaylıkla sahip olduklarına da tanık olduk.”
Araştırmacı Esra Gürakar’ın Kayırma Ekonomisi adlı çalışmasına da atıfta bulunan Özarslan, söz konusu çalışmaya göre kamu ihalelerin büyük bir kısmının AKP ile doğrudan bağlantısı olan 1200 şirkete gittiğini belirtiyor.
‘Hiçbir inandırıcılığı yok’
Yeni ekonomik reform paketi sonrası kamu ihaleleri için sertifikasyon sistemi getirileceği, firmaların liyakat ve yetkinliklerini belirleyen kriterlerin kamuoyuyla paylaşılacağı duyurulmuştu. Ancak Çiğdem Toker’e göre hükümet bu konuda samimi değil. Toker, “Bu ilan edildiği zaman bile hiçbir inandırıcılığı olmayan bir maddeydi. Çünkü iktidarın bugüne kadarki sicilini biliyoruz. Şeffaflık konusundaki sicilini biliyoruz. Sadece kamu ihale kanununda 2002-2003’ten bu yana kaç değişiklik yaptığını görmek, bilmek bile bu konuda hiçbir samimiyetinin olmadığını anlamaya yetecektir” diyor.
Pelin Ünker / İstanbul
© Deutsche Welle Türkçe