1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

PKK'nın fesih kararı: Kürtler ne düşünüyor?

13 Mayıs 2025

PKK'nın fesih kararını değerlendiren uzmanlara göre Kürt toplumunun sürece desteğinin artması için başta Demirtaş olmak üzere siyasi tutukluların serbest bırakılması ve kayyum uygulamalarına son verilmesi gerekiyor.

PKK'nın kararı sonrasında Diyarbakır'da sokakta halay çekenler.
PKK'nın kararını Diyarbakır'da halay çekerek kutlayanlar oldu.Fotoğraf: DHA

PKK'nın 12 Mayıs'ta kendini feshettiğini ve silahlı mücadeleyi sonlandırdığını duyurmasının ardından Diyarbakır'da gözle görülür bir kitlesel hareketlilik yaşanmadı. Açıklama, kentte "barış için ilk adım atıldı" şeklinde yorumlansa da kalıcı bir çözüm için atılacak somut adımların belirleyici olacağı görüşü öne çıkıyor.

PKK'nın kararını açıklamasının ardından CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun Diyarbakır Ulu Cami önünde halay çektiği görüntüler sosyal medyada gündem oldu. Bazı kullanıcılar görüntüyü barışa dair olumlu bir işaret olarak değerlendirirken, bazıları "erken kutlama" eleştirisinde bulundu. Tanrıkulu ise yaptığı açıklamada "Türkiye'nin bir Kürt meselesi var. Kürt meselesi aynı zamanda bu Cumhuriyetin demokrasi meselesidir. İnsan hakları meselesidir, adalet meselesidir. Dolayısıyla hızla ama hızla bu meseleler konusunda adım atacağımız bir yol haritasının parlamentoda başlaması lazım" ifadelerini kullandı. Kentte genel hava, ihtiyatlı bir iyimserlik olarak öne çıkıyor.

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da Diyarbakırlılarla birlikte halay çekti.Fotoğraf: DHA

Bu atmosferde DW Türkçe'ye konuşan uzmanlar, silahlı mücadelenin sona ermesinin sadece sembolik değil, yapısal dönüşümlere zemin hazırlayan bir gelişme olduğu görüşünde birleşiyor. Uzmanlara göre, ancak bu sürecin kalıcı bir barışa evrilmesi için atılması gereken adımlar arasında, siyasi ve hukuki reformlar, kayyum politikalarının sona erdirilmesi, siyasi tutukluların serbest bırakılması ve sivil siyasetin güçlendirilmesi yer alıyor.

Silahsızlık kararını etkileri ne olacak?

Kürt Çalışmaları Merkezi Koordinatörü Reha Ruhavioğlu, PKK'nın silahlı mücadeleyi sonlandırma kararının ardından yaşanacaklara dair iki kulvarda gelişme beklediğini söylüyor. Ruhavioğlu'na göre bu süreç hem teknik düzenlemeleri hem de Kürt toplumuna yansımaları içeriyor. Ruhavioğlu, örgütün "pratiği Abdullah Öcalan tarafından hayata geçirilmek üzere biz bir karar aldık" diyerek, Öcalan'a tam yetki verdiğini aktarıyor. Ruhavioğlu, "Görünüyor ki büyük ölçüde devletle Öcalan arasında gidecek" diyor.

Kürt Çalışmaları Merkezi Koordinatörü Reha RuhavioğluFotoğraf: Privat

Son yıllarda silahın kazanımları koruyan değil, tehdit eden bir unsura dönüştüğü görüşünü dile getiren Ruhavioğlu, 2023 seçimlerinde montaj videolarla silahlı örgütle bağlantı iddialarının propaganda konusu yapıldığını hatırlatıyor. Silahsızlık kararının ekonomik ve toplumsal alanlarda da olumlu etkiler yaratacağını belirten Ruhavioğlu, özellikle yatırım ve göç alanlarındaki dezavantajlı koşulların zamanla değişmesini bekliyor.

Reha Ruhavioğlu'na göre, silahsızlanma sürecinin başarıya ulaşması için Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nda yapılacak bazı değişikliklerim yanı sıra iyi niyet adımları da büyük önem taşıyor. Özellikle hasta tutukluların durumunun aciliyet taşıdığını, bu konuda hızlı adımlar atılması gerektiğini belirten Ruhavioğlu, "dağdan inecek kişilerin topluma kazandırılması için de" yasal bir çerçevenin oluşturulmasının şart olduğuna dikkat çekiyor.

HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş gibi mahkeme kararlarına rağmen hapiste olan siyasetçilerin tutukluluğuna son verilmesi ve kayyumların geri gönderilmesi gibi adımların Kürtler açısından süreci "negatiften nötre getirecek" bir gelişme olduğunu belirten Ruhavioğlu, ekliyor: 

"Eğer siz kayyumları geri çekmeyecekseniz, Selahattin Demirtaş'ı da hapisten çıkarmayacaksanız, burada bir barıştan bahsedemeyiz. Bu büyük bir çelişki olur."

Girasun: Sadece örgütsel değil, tarihsel bir kırılma

Rawest Araştırmalar Merkezi Koordinatörü Roj Girasun ise PKK'nın kararının sadece örgütsel değil, tarihsel bir kırılma anına işaret ettiğini söylüyor. Girasun'a göre, Kürt toplumunun 40 yılı aşkın süredir yaşadığı çatışmaların getirdiği siyasi ve duygusal yük, belki de ilk kez bu kadar ciddi şekilde hafifleyeceği bir evreye girebilir. Bu gelişmenin sadece sembolik olmadığını, pratikte de yeni bir dönemin kapısını araladığını belirten Girasun, artık silahların konuştuğu bir dönem sona ererken, yerini demokratik temsile ve siyasi çözüme dayanan bir dönemin aldığını ifade ediyor.

Rawest Araştırmalar Merkezi Koordinatörü Roj GirasunFotoğraf: Felat Bozarslan/DW

Girasun, gelişmenin yalnızca Türkiye'yi değil; Irak, İran ve Suriye'yi de içine alan karmaşık bir jeopolitik ağı etkilediği görüşünde. Türkiye merkezli yürüyen bu silahlı hareketin sona ermesinin, bölgenin güç dengelerinde ciddi değişiklikler yaratabileceğine dikkat çekiyor. "Bu dört ülkede devletlerin güvenlik odaklı refleksleri vardı. Şimdi bu reflekslerin dayandığı zemin sarsılıyor" diyen Girasun, bu durumun sadece iç siyasette değil, dış politikada da yeni bir normalleşme ihtiyacını doğurduğunu vurguluyor.

"Toplumda umut değil, merak baskın"

Kürt siyaseti ve toplumunun bu süreçten nasıl etkileneceğine ilişkin ise Girasun, artık Kürt siyasetinin daha güçlü şekilde demokratikleşme üzerinden tartışılacağını ifade ediyor. Meşru, çoğulcu ve şiddetten uzak bir siyaset alanının genişleyeceğini belirten Girasun'a göre, güvenlik eksenli söylemlerin gerilemesiyle birlikte, Kürt meselesinde iktidar ile muhalefet arasındaki rekabet daha barışçıl ve demokratik bir zemine taşınabilir. 

Ancak şu an toplumdaki baskın duygunun heyecan ya da umut değil, merak olduğunu belirten Girasun, "Bu merakı azaltacak, umudu çoğaltacak adımları görmek gerekiyor" diyor.

Girasun kayyum uygulamalarının bugüne kadar silahlı tehdit gerekçesiyle meşrulaştırıldığını, ancak bu gerekçenin ortadan kalkmasıyla birlikte artık bu politikalardan hızla vazgeçilmesi gerektiğini savunuyor. "Seçilmiş kişilerin yerine kayyum atamak, halkın seçme hakkını fiilen ortadan kaldırmak demekti ve bu da demokrasiyi zedeliyordu" diyen Girasun, toplumda da bu uygulamalara yönelik ciddi bir memnuniyetsizlik oluştuğunu hatırlatıyor. Girasun, artık infaz, kayyumlar ve siyasi yasaklar gibi konularda gerçek bir normalleşme zamanının geldiğini vurguluyor.

"Demirtaş sürece güven kazandırabilir"

Selahattin Demirtaş'ın sürecin dışında bırakılmasının bu dönemin anlamını zayıflatacağını ifade eden Girasun, "Çünkü o, sadece Kürtler için değil, farklı kesimlerden insanları da bu yeni döneme inandırabilecek bir sosyolojik lider" diyor. Girasun'a göre, "Demirtaş sürece güven aşılayabilecek ve toplumsal uzlaşıyı güçlendirebilecek bir figür. "Onun dışarıda bırakılması, bu sürecin halk nezdindeki anlamını zayıflatır."

Ruhavioğlu da Demirtaş'ın tahliyesi ve kayyumların geri çekilmesi konusunu "en hızlı atılması gereken iki adım" olarak görüyor. Bu adımların Kürt toplumunun sürece desteğini artıracağını belirten Ruhavioğlu, "Kürt toplumunun sürece desteği Kasım, Şubat ve Mart sonunda, yani bu kavşakta üçte birden 55'lere, oradan da 65'lere geldi. Fakat bu altı ay içinde Kürt toplumunun umut duygusu pozitif yönde hareket etmedi, güven duygusu pozitif yönde hareket etmedi, heyecanı pozitif yönde hareket etmedi, kaygısı arttı" diyor.

"Kürtler taleplerinden vazgeçmiyor"

Ancak Kürtlerin sivil alanda taleplerinin devam edeceğini belirten Ruhavioğlu, bu sürecin Kürt sorununun tamamen ortadan kalktığı bir son değil, yeni bir başlangıç aşaması olduğunu vurguluyor:

"Bu eşikte Kürt meselesi silahtan arınmış vaziyette. Silahtan arınmış Kürt meselesi demek, Kürt meselesini çerçeveleyen sorunlar ve talepleri konuşmaya devam edeceğiz demek. Bu da ana dildir, belediyelerin yetkilerinin artırılmasıdır, devletin aşırı merkeziyetçi yapısının esnetilmesidir."

Türkiye'deki aşırı merkeziyetçilik ve otoriterleşme eğilimlerinin büyük ölçüde Kürt meselesinden kaynaklandığını belirten Ruhavioğlu, bu durumu besleyen en önemli unsurun ise "Kürt meselesindeki bölünme paranoyası ve silahlı bir örgütün varlığı" olduğunu söylüyor. Ruhavioğlu'na göre, silahlı örgütün feshi bu "bölünme korkusunun" zamanla ortadan kalkmasını sağlayabilir ve bu gelişme, Türkiye'de daha demokratik ve yerinden yönetimi esas alan bir yapıya geçişin önünü açabilir.

Coşkun: Süreci güçlendirecek adımlar atılmalı

DW Türkçe'ye konuşan Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun'a göre de silahsızlık sürecinin sağlıklı yürüyebilmesi için hukuki düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Coşkun, örgüt üyelerinin eve dönüşleri ve topluma entegrasyonlarını sağlayacak yasal ve siyasi adımların öncelikli olarak ele alınması gerektiğine işaret ediyor. 

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Vahap CoşkunFotoğraf: Privat

Bu kapsamda hasta tutukluların serbest bırakılması, Öcalan'ın görüşme şartlarının iyileştirilmesi ve başta Demirtaş olmak üzere siyasi tutuklularla ilgili Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanması gibi adımların süreci güçlendireceğini ve toplumsal desteği artıracağını ifade eden Coşkun, aynı zamanda kayyum uygulamalarının kaldırılması ve infaz düzenlemesinin siyasi tutukluları da kapsayacak şekilde genişletilmesinin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.

DEM Parti için fırsat ve sınav

PKK'nin silahlı mücadeleyi sonlandırmasının DEM Parti için önemli bir fırsat doğurduğunu belirten Coşkun'a göre, 1990 yılında HEP ile başlayan siyasi gelenek, ne zaman silah geri çekilip siyaset öne çıktıysa halktan daha fazla destek gördü. Bu yeni dönemde, silahsız bir ortamda DEM Parti'nin hem Kürt illerinde hem de ülke genelinde farklı toplumsal kesimlerle daha kolay ilişki kurabileceği bir zemin oluşabilir. Ancak bu fırsatın aynı zamanda bir sınav niteliği taşıdığını vurgulayan Coşkun, partinin kendi seçmenini dikkate alan, uygun bir dil ve kadro ile siyaset yapmasının bu süreçte kritik olduğunu ifade ediyor.

Reha Ruhavioğlu da 2013-2014 barış sürecine gönderme yaparak bu dönemin Kürt hareketinin siyasal başarısını artırdığını ifade ediyor. DEM Parti'nin çatısı altında daha çoğulcu bir Kürt siyaseti yapısının gelişmesi gerektiğini belirten Ruhavioğlu, "Buradaki yüzde 13'ü tekrar almak ve orayı yönetmeyi başarmak sivil siyasi liderlerin merkezde olduğu bir değişim istiyor. Yani bugün parti tekrar Demirtaş gibi isimlere ihtiyaç duyacak" diyor ve barış döneminde Kürt oylarının yeniden DEM Parti çevresinde konsolide olabileceğini söylüyor.

Ruhavioğlu'na göre, PKK odaklı suçlamaların düşürülmesinin yalnızca Kürt siyasetine değil, aynı zamanda muhalefete, özellikle CHP'ye de olumlu yansımaları olması gerekiyor. Selahattin Demirtaş'ın tahliye edilmesi ve Van'da atanan kayyumların geri çekilmesi halinde, kent uzlaşısı kapsamında Esenyurt gibi yerlerde atanan kayyumların da anlamını yitireceğini ifade eden Ruhavioğlu, bu çelişkinin giderilmemesi durumunda seçmen nezdinde hükümetin inandırıcılığının sarsılacağını vurguluyor.

"Kürt seçmen muhalefete daha yakın"

Ruhavioğlu, Kürt toplumunun şu anda siyaseten muhalefetle yol yürüdüğünü, buna karşın barış sürecini Erdoğan hükümetiyle yürüttüğünü söylüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da bu dengeyi kendi lehine çevirmek için zamana ihtiyacı olduğunu vurgulayan Ruhavioğlu, bu anlamda 2027 yazından önce bir erken seçim beklemiyor. 

Ruhavioğlu, "Üç ay sonra erken seçim yapılsa Kürt seçmen Erdoğan'la İmamoğlu arasında bir tercih yapsa büyük ölçüde İmamoğlu'nu seçecektir. Erdoğan, İmamoğlu'nu aday yaptırmamak, İmamoğlu'nun yerine vekaleten aday olacak birisinin Kürdün oy vermeyeceği birisi olmasını sağlamak gibi birçok gelişme içinde hareket edecektir. O yüzden Erdoğan'ın da zamana ihtiyacı var" diye ekliyor.

 

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl erişebilirim?