1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Rusya’yla “kazan-kazan” dönemi

16 Eylül 2016

Gerasimov’un ziyareti, Ankara-Moskova hattında ‘kazan-kazan’ politikasının yolunu açacak görüşme olarak görülüyor. Türkiye'nin Suriye ve ABD ile ilişkilerinde de yeni dönemin başlayacağı değerlendirmesi yapılıyor.

Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov
Rusya Genelkurmay Başkanı Valery GerasimovFotoğraf: picture-alliance/dpa/RIA Novosti/A. Druzhinin

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya ziyaretinin ardından başlayan Ankara-Moskova yakınlaşmasında yeni ‘askeri –siyasi’ işbirliklerinin kapısını aralayacak en kritik görüşme gerçekleşti. Rusya Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov Ankara’da Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’la sadece Suriye’deki olası Rakka operasyonu, IŞİD’le mücadelenin boyutları ve Esad yönetiminin geleceğini değil Ankara-Rusya arasındaki askeri işbirliğini de tüm ayrıntılarıyla gözden geçirdi. Görüşme sonrası hiçbir resmi açıklama yapılmazken, Ankara’daki askeri kaynaklar görüşmenin tam anlamıyla “kazan-kazan” politikasına oturtulduğuna dikkat çekti. Aynı kaynaklar Suriye’de kalıcı barış için tüm tarafların askeri ve siyasi diyalog kanallarını açık tutması gerektiği konusunda özellikle Rusya ile bir görüş birliğine varıldığını belirtirken, “Ankara’nın bundan böyle bölgedeki varlığı hissedilmeye başlanacak. NATO müttefiki Ankara, kazan-kazan politikası çerçevesinde Rusya’yla da işbirliğini sahaya yansıtmaya başlayacak” diyor.

“Rusya’dan Türkiye’ye yakın takip”

Peki, Ankara-Moskova hattında gerçek anlamda nasıl bir işbirliği olabilir? Tarafların üzerinde anlaştığı kazan-kazan politikasının sonuçları neler olabilir? Atılım Üniversitesi’nden Rusya Uzmanı Hasan Ali Karasar DW Türkçe’nin sorularını yanıtlarken, hem Ankara’nın hem de Rusya’nın 24 Kasım 2015’te Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinin ardından yaşanan krizi tamamen bertaraf etmeye kararlı olduklarını gösterdiklerini söylüyor. “Gerasimov’un ziyareti bu açıdan çok kritikti” diyen Karasar, Ankara’nın özellikle Cerablus’a askeri operasyon ardından da insani operasyon düzenleyerek bölgede ‘daha aktif’ olabileceğini kanıtladığını anlatıyor. Bölgedeki operasyonlar sürerken bir de Rakka merkezli operasyona yoğunlaşıldığını hatırlatan Karasar’a göre, bu operasyonda da Rusya-Türkiye işbirliğinin gözlenmesi kuvvetle muhtemel olacak. Esad rejimini destekleyen, daha ötesinde taraf olan Rusya’nın; Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu’ndan yana tavrını da hesaba katarak önümüzdeki süreçte atacağı adımlarda daha temkinli davranabileceğini anlatan Karasar “Çünkü Türkiye’nin bölgedeki gücü ortaya çıkmış durumda. Türkiye’nin operasyonları sahadaki gelişmeleri doğrudan etkiliyor ve Rusya da Türkiye’nin operasyonel faaliyetlerini kontrol etmeden harekete geçemiyor” diyor. Karasar; Halep'i bombalamaktan çekinmeyen Rusya’nın bundan böyle Türkiye’yi dinleme, Türkiye’yle ortak hareket etme yönünde de tavır geliştireceğini, aksi halde bölgedeki hareket kabiliyetini yitireceğini anladığını vurguluyor.

Türkiye’nin hava savunma sistemleri, nükleer enerji, silah sanayi başta olmak üzere askeri tüm konularda da Rusya’yla işbirliğini geliştireceğinin açık olduğunu anlatan Karasar, “Çünkü taraflar birbirlerini bu yönleriyle iyi tanıyor ve biliyor. Uçak kriziyle duran işbirliğinin canlanması taraflar için de hayati bir ihtiyaç durumunda” diyor. 2014’te Kırım’ın ilhakıyla Karadeniz’de de dengelerin tamamen değiştiğini vurgulayan Karasar, Rusya’nın Türkiye ile özellikle Suriye konusunda yapacağı işbirliğinin meyvelerini Karadeniz’de toplayabileceği, Karadeniz’de Türkiye’nin sert çıkışlarını törpüleyebileceğini söylüyor. Karasar, “Evet, aslında tam bir kazan-kazan dönemi olacak ve taraflar birbirlerine daha çok yakınlaşıp, kendi çıkar alanlarını genişletecek. Türkiye de; yanlış Suriye politikalarından döndüğü sürece bu dönemin içinde aktif olacak” mesajı veriyor.

“Erdoğan ve Putin benzerliği”

Putin ve Erdoğan Çin'deki G20 ZirvesiFotoğraf: Reuters/D. Sagolj

ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Hüseyin Bağcı da, Gerasimov’un ziyaretiyle Ankara-Moskova yakınlığının uluslararası literatürde yepyeni bir döneme işaret edeceğini anlatıyor. Bağcı, bu dönemi DW Türkçe'ye değerlendirirken “otoriter uluslararasılaşma” kavramı üzerinde duruyor ve bu kavramı şöyle tanımlıyor:

“Hem Erdoğan hem de Putin kendi ülkelerinde parlamento ile yargının desteğini alarak uluslararası alanlarda kendileri gibi olanlarla işbirliği yapıyorlar, aynı zamanda da var olan ittifaklardan kopmuyorlar, kısacası Batı’yı kendi çıkarları için kullanıyorlar.”

Gerasimov’un ziyaretinin Erdoğan ve Putin’in ‘ototoriter uluslararasılaşma’ birlikteliği içinde olduğunu açıkça ortaya koyduğunu belirten Bağcı’ya göre, iki lider Suriye’de ateşkesi de kontrollü olarak yöneten taraf olacak. “Ateşkes olmayacak çünkü Rusya’nın gücü ağır basıyor” diyen Bağcı, Rusya’nın bölgeye bombardımanının süreceğini, kendi askeri üssüyle de durumunu kontrol edeceğini söylüyor. Peki, bu noktada Türkiye ne yapacak? Bağcı; “Kalıcı barışın zor olduğunu anlayan Türkiye; Amerika bölge Kürtlerine desteğini kesmedikçe Rusya’yla daha da yakınlaşacak. Bunun sonuçları da kendini Suriye’den çok Karadeniz’de gösterecek” diyor. Bağcı, Türkiye’nin Gürcistan ve Ukrayna’yla yakınlaşmasının bundan böyle çok da mümkün olmayacağı öngörüsünü yaparken, “Ankara; Kırım konusunda da Rusya’ya muhalefet etmekten çekinecek” yorumunu yapıyor. Bağcı’ya göre tüm bu dengeyi değiştirebilecek tek etkenin Amerika ancak Amerika da Kürtlere destekten vazgeçmedikçe Ankara’yı yanına alamayacak.

© Deutsche Welle Türkçe

Hilal Köylü/ Ankara

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik