Sığınmacılar direniyor: Gitmiyoruz
23 Eylül 2015Türkiye’nin en batısındaki bu küçük sınır kentinin valisinin tanıdığı süre bugün doldu ama, yüzlerce Suriyeli sığınmacının Avrupa'ya geçme umutları tükenmiş değil.
Çoğunluğu kadın ve çocuk yüzlerce sığınmacı, başta Almanya olmak üzere, Avrupa Birliği ülkelerine gitmek için burada bir haftadır süren bekleyişlerini inatla sürdürüyor.
Ortak söylemleri, “Geri dönme şansımız yok”. Yüzler, hatta binlerce kilometre yol kat edip geldikleri Edirne’de, Yunanistan’a açılan en yakın sınır kapısı Poyrazköy’e yalnızca 8 kilometre uzaklıktalar sonuçta.
25 yaşındaki Muhammed Muhsin, buraya gelene kadar çektikleri zorlukları şöyle anlatıyor:
“Edirne’ye 50-60 kilometre yakınlardaki Havşa ilçesine otobüslerle ulaştık 9 gün önce. 90’dan fazlası kadın ve çocuk, yaklaşık 150 kişi, gündüzleri saklandık, geceleri tarlalardan, dağlardan yürüyerek geldik.”
Muhsin, Şam Üniversitesi’nde siyaset bilimi okurken, bir yıl önce Türkiye’ye sığınmış. Bir yıldır Antalya’daymış, günlük 30 lira yevmiyeyle inşaatlarda işçilik yapmış. Bir haftadır, burada.
Burası, yaklaşık 14 bin kişilik bir stadyum ve onu çevreleyen yeşil alan. Tahminen 1200-1300 kişi var. Çoğu yaklaşık 240 kilometre uzaklıktaki İstanbul’dan bulabildikleri her türden araçla, otobüslerle, kamyonlarla, otostopla ve zaman zaman yürüyerek Edirne’ye geldiler. 160 bin nüfuslu bu kent, hem Yunanistan’la, hem de Bulgaristan’la sınır komşusu. 3’ü Yunanistan’a, toplam 5 sınır kapısı var.
Edirne Valiliği’nin bütün sığınmacları kent merkezine yaklaşık 2 kilometre uzaklıktaki bu stadyuma toplamış. Stadyumun adı, “Er Meydanı”. 654 yıldır geleneksel Kırkpınar yağlı güreşlerinin yapıldığı yer burası. Edirne Valisi Dursun Ali Şahin’in dünkü açıklamasına göre, toplam 3 bin kişilerdi. Ancak, son iki günde 1500 sığınmacı ikna edilerek otobüslerle Türkiye içinde istedikleri kentlere gönderildiler.
Zaman zaman Arapça yapılan anonslarla istedikleri yerlere gönderilebilecekleri hatırlatılıyor sığınmacılara. Stadyumun çevresinde bekletilen otobüslerin ön camlarında Arapça ve Türkçe yazılı kartondan tabelalar asılı. Her birinin üzerinde bölgelere göre çeşitli kentlerin isimleri yazılı: İstanbul, Bursa-İzmir, Ankara, Gaziantep-Urfa.
Stadyumun çevresinde onlarca polis bekliyor. Ama, sığınmacılara fazla yaklaşmıyorlar. Kadın ve çocuklar için ayrı, erkekler için ayrı oluşturulan yemek kuyruklarının düzenini sağlamaya çalışıyorlar çoğunlukla. Davranışları ölçülü. Ne gülümsüyorlar sığınmacılara, ne de bağırıp çağırıyorlar. Fiziksel temas yok denecek kadar az.
Türkiye hükümeti, geçen pazar günü, burada ve İstanbul’daki otogarda bekleyen sığınmacılardan birkaç temsilciyi Ankara’ya davet ederek görüşmüştü. Başbakan Ahmet Davutoğlu, komşu devletler istemediği sürece sınırdan geçişlerine izin vermelerinin mümkün olmadığını söylemiş, “normal hayatlarına geri dönmelerini” istemişti.
Başbakan Davutoğlu’nun sözlerini hatırlattığımızda, bıyık altından gülümsüyor 27 yaşındaki 3 çocuk annesi Emine Muhammed: “Bizim normal bir hayatımız yok ki!”
Belinden rahatsız eşi, 8 yaşındaki oğlu ve 3 ve 4 yaşlarındaki iki kızıyla birlikte bir ay önce Halep’ten önce Adana’ya, sonra da Edirne’ye geldiklerini söylüyor. “Biz savaştan kaçtık, silahlardan, bombalardan, Esad rejiminden, muhalif güçlerden, (Irak-Şam) İslam Devleti örgütünden. Normal bir hayattan gelmedik buraya” diye ekliyor.
Peki, ne olacak? Sınırlar açılmıyor. Ne yapacaksınız?
“Herhangi bir Avrupa ülkesine gideceğiz, mutlaka gideceğiz. Yeni bir gelecek için tek şansımız bu.” Ekliyor: “Gerekirse, denizden gideceğiz.”
8 ayda 2 bin 700'den fazla sığınmacı öldü
Bu sözleri buradaki pek çok kişiden duymak mümkün. Oysa, merkezi Cenevre’deki Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre, son 8 ayda Ege ve Akdeniz’e açılan sığınmacılardan 2 bin 700’den fazlası öldü.
Henüz geçen pazar günü Türkiye açıklarında bir botun daha batması sonucu ölenlerin sayısı 13. 4 kişi halen kayıp.
Bu ayın başında cesedi Akdeniz’in güneyindeki tatil kasabası Bodrum sahiline vuran 3 yaşındaki Suriyeli Kürt sığınmacı Aylan Kurdi’nin fotoğrafının basılı olduğu afişi taşıyan kız çocuğunu gösterip, “Ölüm tehlikesi var. Çocuklarınız için korkmuyor musunuz” diye sorunca, üzüntüyle başını sallıyor:
“Korkuyorum, korkmaz olur muyum? Bizi denize mecbur bırakmasınlar. Ama, geçit vermezlerse, çocuklarımın ölümünü göze alırım. Çünkü, başka seçeneğimiz yok.”
Edirne Valisi Şahin, bugün akşam saatlerine doğru sığınmacıların bulunduğu bu stadyumu ziyaret etti ve sığınmacıları bir kez daha evlerine dönmeye çağırdı.
Ne Yunanistan’dan, ne Bulgaristan’dan, ne de herhangi bir başka AB ülkesinden davet gelmediği sürece sınırdan geçişlerin mümkün olmadığını belirtti.
Vali’nin gidişinin ardından tekrar stadyumun önündeki yeşil alanda toplanan sığınmacılar, bir yandan oturma eylemi yaptı, bir yandan da aralarında tartıştı. Ağır basan görüş, bir kez daha aynı: “Bir yere gitmiyoruz.”
Çocukların ellerindeki pankartlar taleplerini dile getiriyor: “Sınırı açın.”
Bir başka pankartta, “Geleceğimi görmek için Avrupa’ya geçmek istiyorum” yazıyor. Bir diğeri Almanca sesleniyor: “Liebe Deutsche volk frei bitte hilfe sind wir brüder in der menscheit.”
Ve sığınmacıların en yaygın söylemi 7-8 yaşlarındaki bir kız çocuğunun ellerindeki bu pankartta: “Denizde ölmek istemiyoruz. Hepimiz Aylan’ız.”
Sığınmacılar arasında Iraklılar da var. 53 yaşındaki Ezidi Napulion Kalaf, eşi, 3 kız, bir erkek çocuğuyla burada. Iraklı 4 Ezidi aile birlikte gelmişler. 6 oğlu Almanya’daymış. Ayrıntı vermiyor, bir şekilde ulaşmış oğulları.
Kalaf’a göre, sıkıntı Türkiye’de; Avrupa’da sıkıntı yok. “Sınırdan geçmemize izin versinler yeter” diyor.
Şamlı öğrenci Muhammed Muhsin, Türkiye’nin sınırı açmasını da beklemiyor. Yalnızca Yunanistan sınırına gitmek ve orada kamp kurmak istediklerini söylüyor.
“Oradan Avrupa halklarına sesleneceğiz, devletlerine değil. Çünkü, Avrupalılar, adaletliler, insancıllar. Denizde ölmemize izin vermezler.”
49 yaşındaki petrol mühendisi Ahmed Omar da, Avrupa halklarına güveniyor: “Tek tek gidersek almazlar, ama hep birlikte gidersek kabul ederler.”
Türkiye’deki yalnızca Suriyeli sığınmacıların sayısı 2 milyondan fazla. Dünyada en fazla sığınmacının bulunduğu ülke Türkiye. Sığınmacılar için devletin 4,5 yılda yaptığı harcama, resmi rakamlara göre 7,6 milyar dolar.
Ancak, Türkiye sığınmacılara yalnızca “geçici misafir” statüsü tanımıyor. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler'e mülteci olmak için başvuru hakları yok.
Çalışma izinleri de yok. Barınma, sağlık ve eğitim haklarına ulaşmaktaki güçlükler, zaman zaman karşılaştıkları sözlü ve fiziksel ırkçı saldırılar en önemli sorunlardan.
Binlerce çocuk ve kadın suç batağına sürükleniyor. Çocuk işçiliği, dilencilik, hırsızlık, gasp, çocuk yaşta evlendirilenler, fahişeliğe zorlananlar.
İstanbul Göç Edenlerle Yardımlaşma Derneği Başkanı İlyas Erdem’e göre, bu koşullarda hiçbir Suriyeli sığınmacı kalmak istemez Türkiye’de. “Çünkü” diyor Erdem: “Türkiye’de, yasal anlamda bir hiçler.”
© Deutsche Welle Türkçe
Kürşat Akyol