Maliye ve Hazine Bakanlığı'nın aldığı son kararlar, ekonomi yönetimi tarafından hâlâ doğru teşhis yapılamadığını gösterdi. Aslında kendi başına etkin olabilecek Gelire Endeksli Senet (GES)gibi araçların, teşhis yanlış olduğu için beklenen etkiyi göstermesi de zor görünüyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın geçtiğimiz Perşembe günü sürpriz biçimde açıklama yapıp "Akşam saatlerinde makro ihtiyati tedbir açıklayacağız" demesi piyasalarda şaşkınlık yarattı. 17,20 TL'yi aşan dolar kuru, bu açıklama üzerine 17'nin altına geldi. Ama akşam saatlerinde yapılan açıklamalar piyasayı tatmin etmeyince, gece saatlerinde yeniden 17,20 TL seviyesine çıktı. Cuma günü açıklamalar devam etti ama bunlar da piyasayı sakinleştirmeye yetmedi.
Peş peşe açıklanan adımlar piyasayı neden şaşırttı?
Hem açıklamanın yöntemi, hem açıklandığı günün hafta ortası olması hem de açıklanan gelir endeksli hazine senedinin neyi kapsadığının belli olmaması nedeniyle piyasalarda şaşkınlık yarattı. Aldığımız bilgilere göre, son günlerde yeniden kuru durdurmak için döviz müdahaleleri yapan Hazine, döviz rezervleri iyice azaldığı için aniden ve hazırlıklar tamamlanmadan bu açıklamaları yaptı.
Dolar kurunun 16,50 TL'ye kadar çıkışına izin veren ekonomi yönetiminin bu sınırın üzerine çıkan kuru savunmakta artık zorlandığı, yeni önlemler paketinin de bu nedenle kamuoyuna alelacele açıklandığı belirtiliyor. Son haftada artan kur müdahaleleri nedeniyle swap hariç net rezervlerin, yeniden eksi 55 milyar dolar düzeyine kadar gerilediği tahmin ediliyor.
İletişim hataları, piyasayı daha fazla bozuyor
Bu açıklama aynı zamanda ekonomi yönetiminin çok büyük iletişim hataları yaptığını da yeniden ortaya koymuş oldu. Açıklamanın alışıldığı biçimde piyasalar kapandıktan sonra yapılmamış olması, Cumhurbaşkanı ya da Bakan tarafından açıklanmaması ve üst üste açıklamalar yapılıp tedbirlerin etkisinin sıfırlanması çok büyük hatalardı. Bu olay "beklenti yönetimi" konusunda ne kadar yanlış bir yol izlendiğini ve uzmanlığın eksikliğini tekrar ortaya koydu.
Görüştüğümüz bir iktisatçı, "zaten içeriği sıkıntılı tedbirlere, yanlış iletişim politikaları eklendiğinde tedbirlerin iyice işlevsiz kaldığı"nı; bu nedenle açıklanan önlemlerin yararlı olacağına piyasayı bozucu etki yaptığını söyledi.
İktisatçılar: Sorunun kaynağı tüketim değil
Alınan son tedbirlerin tüketimi kısmaya dönük olduğunu hatırlatan iktisatçılar, halbuki yaşanan sorunun tasarruf ayağında olduğunu hatırlatıyor.
Tasarrufların negatif reel faizin büyümesi nedeniyle artmadığını, tasarrufa gidecek paranın tüketime aktığını kaydeden bir iktisatçı; doğru teşhis ve rasyonel parasal tedbir olmadığı için portföy tercihlerinin TL dışındaki araçlara kaydığını belirtti. Son dönemde dövizin yanı sıra altına da ciddi bir kayış görüldüğünü kaydeden aynı iktisatçı, dolayısıyla tasarruf ayağının düzeltilmek zorunda olduğunu söyledi. Tasarruf ayağını düzeltmeden bunun yerine tüketimi kısmanın doğru teşhis yapılamadığını açıkça ortaya koyduğunu belirten iktisatçı, piyasaların "Sonunda doğru olan yapılır" umudunu da artık kaybettiğini hatırlattı, Cumhurbaşkanı'nın geçen hafta yaptığı "Bizim dönemimizde faiz artışı beklenmesin" açıklamasının bu umudun iyice yitirilmesine neden olduğunu da söyledi.
GES yeterince cazibe yaratabilir mi?
Konuştuğumuz bankacılar da açıklanan GES kağıdının yüksek getiri ile hazırlanıp bir tür "süper bono" şeklini alabileceğini söylüyor. Ancak ne kadar yüksek getiri sağlarsa sağlasın enflasyona endeksli kağıtlara olan talebin etkisinin beklenen kadar olamayabileceği de belirtiliyor.
Bankacılar, bunun en önemli nedeninin kurlardaki hızlı artış olduğunu, kurda istikrar sağlanmadan daha düşük olacağı tahmin edilen enflasyona endeksli kağıtların yeteri kadar cazip olamayacağı endişesini dile getiriyor. Burada önemli olanın kur istikrar olduğunu kaydeden bankacılar, kur istikrarının sağlanmasının da ancak sıkı para politikasıyla yani faizler artırılarak sağlanabileceğini, bu nedenle yine aynı temel teşhis yanlışının kendini gösterdiğini ifade ediyor.
Alınan kararların ekonomiye etkisi ne olur?
Alınan kararların etkisi konusunda ise "ekonomide başlayan yavaşlamayı hızlandırıcı etki yaratacağı" yorumu yapılıyor.
İktisatçılar, özellikle tüketici kredilerinin vadesinin kısaltıp kredi kartında peşin ödemeyi artıran oranların tüketimi geriletebileceğini söylediler. Ancak tasarruf sorununu çözmeden bunun çözüm olmayacağını kaydeden iktisatçılar, "yüksek enflasyon ve durgunluğun bir arada yaşandığı ekonomik süreç" olarak özetlenebilecek stagflasyona girilme tehlikesinin de büyüyeceğini söylüyor.
Buna karşılık bazı iktisatçılar ise büyümenin bu kadar daralmasına Cumhurbaşkanı'nın izin vermeyeceğini, kamu harcamaları artırıldığı takdirde ise enflasyonun daha da yükselme tehlikesinin bulunduğunu ifade ediyor.
"Piyasa ekonomisi" neden sıkça vurgulanıyor?
Görüldüğü gibi sorunun temelinde ekonomik sorunlara yanlış teşhis konulması yatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faiz ve büyüme takıntısının ekonomiyi hızla felakete götürdüğü açıkça gözükürken, turizm geliri nedeniyle rahat geçmesi beklenen yaz aylarında tıkanma yaşanma tehlikesi doğdu.
Yapılan açıklamaların metninde "Piyasa ekonomisine aykırı işlem yapılmayacak" ibaresinin sık sık yer almasının, son dönemde uluslararası kurumlardan gelen bu konudaki uyarılara yanıt niteliği taşıdığını anlıyoruz. Bu uyarılara rağmen yaşanabilecek bir tıkanma halinde alınabilecek radikal kararlar konusundaki endişeler bitmeyecek gibi gözüküyor.