Suikastlar devlet politikasına mı dönüşüyor?
3 Ağustos 2024Hamas'ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye'nin Tahran'da kaldığı konutta öldürülmesi, son yıllarda giderek daha sık başvurulan hedefli öldürme ya da hedef alarak öldürme uygulamasının hukuka uygunluğunu yeniden tartışmaya açtı.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi'nin hukuk uzmanlarına göre hedef alarak öldürme, "bir devlet ya da organize silahlı grup tarafından, fiziken kendi denetimi altında bulunmayan bir kişiye karşı kasıtlı ve önceden tasarlanmış ölümcül güç kullanımı" olarak tanımlanıyor.
Haniye'ye yönelik suikastı henüz üstlenen olmasa da arkasında İsrail'in bulunduğuna kesin gözüyle bakılıyor. Bunun nedeni, İsrail'in Gazze'de Hamas'a karşı savaşıyor olması, hedefli suikastlarda uzun bir geçmişe sahip olması ve bu tür saldırıları büyük çoğunlukla inkar etme ya da üstlenmeme geleneği.
İsrail muhtemelen ilk ülke
Uluslararası hukuk ve insanî hukuk alanında uzman bir isim olan İsviçreli Profesör Nils Melzer'in 2008 yılında yayımladığı akademik çalışmada, "hedefli öldürmelerin uluslararası hukuktaki yeri nedir?" sorusuna ışık tutulmaya çalışılıyor. Çalışmada İsrail'in "2000 yılından itibaren hedefli öldürme politikasını benimseyen dünyadaki muhtemelen ilk ülke" olduğu belirtiliyor. İsrail hükümetinin bunu "terörizme karşı hedefli öfke politikası" olarak gördüğüne ve 2000 yılındaki İkinci İntifada sırasında açık bir şekilde Filistinlilere karşı kullandığına işaret ediliyor.
İsrail o dönemde Filistin bölgelerinde "terörist" diye tanımladığı kişilere karşı helikopterler, gunship uçaklar ve bubi tuzakları kullandı. İsrailli insan hakları kuruluşu B'Tselem'in verilerine göre, 2007 yılına kadar bu tür 210 "hedef" öldürüldü, hedefin etrafında bulunan masum 129 kişi de bu saldırılarda hayatını kaybetti.
11 Eylül saldırılarıyla gelen dönüm noktası
İsrail, hedefli saldırılara başvuran tek ülke değil. Aralarında ABD, Rusya, İsviçre, Almanya ve İngiltere'nin de bulunduğu pek çok ülkenin hedefli saldırılarda bulunduğu biliniyor. Hukuk uzmanları, ABD'ye 2001 yılında gerçekleştirilen 11 Eylül saldırıları sonrasında bu yönde uygulamaların dünya çapında kabul görür hale geldiğine işaret ediyor.
Hedefli saldırılara 2011'de El Kaide lideri Usame bin Ladin'in Pakistan'da ABD güçleri tarafından öldürülmesi ile Suriye ve Lübnan'da son dönemde görülen dron saldırıları örnek verilebilir. 2014 yılında Alman Spiegel dergisi, Alman ordusunun Afganistan'da Taliban mensuplarına karşı düzenlenen hedefli saldırılarda önemli rol oynadığı iddiasını ortaya atmıştı.
Hukuk ne diyor?
Hedefli saldırıların hukukî açıdan değerlendirilmesinde ise farklı görüşler var. İnsan hakları örgütleri, genelde tüm hedefli saldırıların hukuk dışı olduğunu savunuyor ve bu uygulamanın fazla yaygınlaştığı endişesini dile getiriyor.
Devletler hukuku açısından da hedefli saldırı, özellikle de başka bir ülke topraklarında düzenlenmesi durumunda, aynı zamanda söz konusu ülkenin egemenliğinin ihlali anlamına geliyor.
Konu, 2002 yılında bir İsrail-Filistin insan hakları örgütünün hedefli saldırılara son verilmesi için açtığı davayla İsrail'de yoğun tartışmalara yol açmıştı. İsrail Yüksek Mahkemesi'nin bir karara varması beş yıl sürdü.
Mahkemeden gri karar: Peşinen karar verilemez
Aralık 2006'da Yüksek Mahkeme, İsrail hükümetinin "önleyici saldırı" politikasının teröristlerin ölümüne yol açtığına, ancak bu saldırıların masum sivillerin de ölümüne neden olduğuna işaret ederek "Devletin eylemi hukuk dışı mıdır?" sorusuna verilecek yanıtın duruma ve şartlara göre değişebileceği sonucuna vardı.
Kararda, "Teamül hukukuna göre her hedefli saldırının hukuk dışı olduğuna peşinen karar verilemeyeceği gibi, her hedefli saldırının hukuka uygun olduğuna da peşinen karar verilemez" ifadeleri yer aldı.
Hukukî çerçeve farkı
Hukuk uzmanları, hedefli bir suikastın hukuk dışı olup olmadığını değerlendirirken çeşitli faktörlerin etkili olduğunu belirtiyor. Bu faktörler arasında en önemlilerinden biri, suikastın hangi hukukî çerçevede ele alındığı. İç hukuk, savaş hukuku, uluslararası insanî hukuk gibi.
Örneğin uluslararası insanî hukuk, çatışma dönemlerinde uygulanıyor ve çatışmalar sırasında bir takım şiddet eylemlerine izin veriliyor. Ancak bu hukuk alanında bile kurbanın öldürüldüğü sırada çatışmalarda doğrudan yer alıp almadığı belirleyici öneme sahip.
Öldüren devletin işgalci bir güç olup olmadığı, hedefi tutuklama gibi farklı yollardan durdurma imkanının bulunup bulunmadığı, bölgede müdahale gücüne sahip kolluk kuvvetlerinin olup olmadığı ve sivillerin karşı karşıya bulunduğu tehlikenin boyutu da dikkate alınan faktörler arasında.
Devletler açısından kullanışlı bir araç
İnsan hakları kuruluşlarının, hedefli saldırıların giderek yayıldığı eleştirisine rağmen devletler suikastları kullanışlı bir araç olarak görüyor.
İsrailli araştırmacı gazeteci Ronen Bergman, 2018 yılında yayımlanan "Kalk ve Önce Sen Öldür: İsrail'in Hedefli Suikastlarının Gizli Tarihi" adlı kitabında İsrail'in bu taktiği kurulduğundan bu yana düzenli olarak kullandığını yazıyor. Bergman, Amerikan New York Times gazetesindeki makalesinde kitabından yaptığı alıntıda, "Çalışmalarım sırasında, İsrail'in suikast ve hedefli öldürmelere İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Batı'daki diğer tüm ülkelerden daha fazla başvurduğunu, pek çok örnekte sivillerin hayatının tehlikeye atıldığını gördüm" diyor.
Arafat'tan Meşal'e suikast girişimleri
İsrail, 1960'larda dönemin Filistin lideri, Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı Yaser Arafat'ı öldürmek için sayısız girişimde bulundu, ancak başarılı olamadı. 1996'da Hamas'ın baş bombacısı olarak bilinen Yahya Ayyaş, içine patlayıcı yerleştirilmiş telefonunu açarken meydana gelen patlamada öldü.
1997'de İsrail gizli servisi Mossad'ın ajanları, Ürdün'ün başkenti Amman'da sokakta yürürken Hamas'ın Siyasi Büro Şefi Halid Meşal'in kulağına zehir enjekte etti. Ürdün Kralı İsrail'den, Meşal'e enjekte edilen maddenin panzehirini istedi, aksi takdirde Mossad ajanlarını idam etme ve İsrail ile üç yıl önce imzalanan barış anlaşmasından çekilme tehdidinde bulundu. İsrail hükümeti, ABD'nin de baskısıyla panzehiri verdi, Meşal kurtuldu.
Devlet politikası haline gelişi
2000 yılında El Fetih hareketinin yöneticilerinden Hüseyin Ebayat'ın aracına İsrail helikopterlerinden atılan füzeler, Ebayat'ın yanı sıra civarda bulunan iki masum sivilin de ölümüne yol açtı. Batı Şeria'da gerçekleşen bu saldırı, uzmanlara göre İsrail'in hedefli saldırıları devlet politikası haline getirmesinde de dönüm noktasıydı.
2002'de İsrail uçaklarından atılan bombalarla Hamas'ın askerî kanadının lideri Salah Şehade'nin Gazze'deki evi vuruldu. Kendisiyle birlikte ailesi ve 12 komşusu da yaşamını yitirdi.
2004'te İsrail hava saldırısında Hamas'ın roket uzmanı Adnan el Gul ve bir yardımcısı, Gazze'de otomobilleri içinde seyahat ederken öldürüldü. Aynı yıl Hamas'ın kurucularından Ahmed Yasin ve Abdülaziz Rantisi İsrail helikopter saldırılarında öldürüldü.
2009'da Hamas liderlerinden Nizar Reyyan, Gazze'de ailesinin dokuz ferdiyle birlikte İsrail'in bombalarıyla öldürüldü. Hamas yönetiminin İçişleri Bakanı Said Seyyam da bir hava saldırısında öldü.
2010'da Hamas'ın askerî kanadının kurucularından Mahmud el Mabhuh, İsrail ajanlarınca Dubai'de bir otel odasında öldürüldü.
2012'de Hamas'ın askerî kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının komutanı Ahmed Cebari, Gazze'de aracına düzenlenen hava saldırısında öldü, kendisiyle birlikte 10 kişi daha hayatını kaybetti.
2023 Aralık ayında Suriye'nin başkenti Şam'a insansız hava aracıyla düzenlenen saldırıda İran Devrim Muhafızlarının üst düzey yetkililerinden Seyyid Rıza Musavi öldürüldü. İsrail saldırıyı üstlenmedi.
DW Türkçe'ye engelsiz nasıl erişebilirim?