Din savaşı kaygısı
17 Ağustos 2012
İsyanların başlamasından önce Suriye politikasına ilişkin genel kanı, Suriye ile Batılı ülkeler arasındaki ilişkilerin iyileşmeye başladığı yönündeydi. Almanya, Fransa ve ABD’li politikacılar, Suriye yönetimi ile ilişkilerini derinleştirmek amacıyla Şam’ı ziyaret ediyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da iktidara geldiği 2002 yılından itibaren Türkiye'nin uzun süredir gergin ilişkiler içinde olduğu Suriye ile ilişkilerin normalleştirilmesi için çaba gösterdi. Beşar Esad, zamanla Erdoğan’ın bölgedeki önemli müttefiklerinden biri haline geldi.
Ne var ki bu süreç birden bire tersine döndü. Eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin 2005 yılında öldürülmesinin arkasında Hizbullah militanları ile Suriye’nin bulunabileceği şüpheleri güçlendi. ABD bu nedenle büyükelçisini geri çekti. 5 yıl boş kalan ABD büyükelçiliğine ilişkilere yeni bir soluk kazandırmak amacıyla 2010 yılında yeni bir büyükelçi atandı, ancak bu girişim başarılı olmadı.
"Rejimin yıkılacağı an gelecek"
Bugün ise Esad’ın siyasi sahneden çekilmesi artık an meselesi. Geçen Cumartesi günü Suriye konusunu görüşmek üzere Türkiye’ye giden ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Rejimin ne zaman yıkılacağını kimse bilemez, ancak o an gelecek” şeklinde konuştu. Clinton, Türkiye ile süreci daha sıkı koordine etmek istediklerini belirtti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bir araya gelen Clinton devlet kurumlarının oluşturulup, demokratik ve çoğulcu bir hükümetin kurulması için Suriyeli muhaliflere yardım edilmesi gerektiğini de ifade etti.
Esad sonrasına hazırlananlar sadece ABD ve Türkiye değil. Almanya Hükümeti de ağustos ayının başında Berlin’de özel Suriye çalışma grubu kurdu. Ekibe dışişleri bakanlığının yanı sıra, savunma, içişleri ve kalkınma bakanlıklarından uzmanlar da dâhil edildi. Federal Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı Ruprecht Polenz, Almanya’nın Suriye politikasını şu sözlerle özetliyor: “Federal Hükümet demokratik ve etnik anlamda çoğulcu bir Suriye arzulamaktadır.”
Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Esad’ın Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasından yana. Westerwelle, ülkede şiddetin azalması ve daha fazla kan dökülmesinin engellenmesi için Esad’ın sürgüne gitmesi ihtimalinin de değerlendirilebileceği görüşünde.
Fransa da Suriye'de Esad döneminin sonuna gelindiğini düşünen ülkelerden. Cumhurbaşkanı François Hollande, ülkesinin Suriye’de siyasi geçiş sürecinin tamamlanabilmesi için, Suriye muhalefetini desteklemeye devam edeceğini söyledi. Fransa eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise Libya krizi ile paralellikler kurarak, Suriye'ye de askeri müdahale yapılmasını istemiş ve büyük bir tartışma başlatmıştı.
Libya ile Suriye arasındaki fark
Ancak Libya ile Suriye arasındaki en büyük farkın, Suriye’de Sünni Suudi rejimi ile Şii İran arasında yaşanan gizli iktidar savaşı olduğu ifade ediliyor. Zira Suudi Arabistan ve Katar, muhalefete silah ve para yardımı yaparken, İran Esad rejimini destekliyor. Esad rejiminin devrilmesinden sonra ise ülkede, çatışmaların dini bir kimliğe bürünmesinden endişe ediliyor. Federal Meclis Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ruprecht Polenz Suriye’de toplumsal barışın kurulmasının zorluğuna dikkat çekiyor:
“Suriye halkının yüzde 75’i Sünnilerden oluşuyor. Yüzde 25’i ise farklı mezheplere ve dini gruplara mensup. Esas mesele bütün bu insanların birlikte barış içinde yaşayabilmesini sağlamak. Federal Hükümet de diğer ülkelerle birlikte bunu hedefliyor, Suriye muhalefetini böyle bir politikaya yönlendirmek de hedeflerimiz arasında.”
© Deutsche Welle Türkçe
Anne Allmeling / Çeviri: Başak Özay
Editör: Ahmet Günaltay