Suudi Arabistan – İran gerilimi Türkiye’yi zora soktu
5 Ocak 2016Batılı uzmanlara göre, Ortadoğu’da nüfuz etme gücünü kaybeden Türkiye, Suudi Arabistan ile İran arasında tırmanan gerilimde tarafsızlığını korumaya özen göstermeli.
Suudi Arabistan ve İran arasında tırmanan gerilim Ortadoğu’da Sünni-Şii cepheleşmesini tehlikeli bir boyuta taşırken, dikkatler bölgedeki bir diğer önemli güç olan Türkiye’nin nasıl bir tutum takınacağına çevrildi.
Suriye’deki iç savaş ve Irak’taki gelişmeler nedeniyle son dönemde İran’la ters düşen Türkiye’nin Suudi Arabistan ile siyasi, ekonomik ve askeri alanlarda işbirliğini güçlendirmesi, Katar’da askeri üs kurma kararı, Türkiye’nin de gerilimde taraf olmakta olduğu yorumlarına yol açmıştı. DW’ye konuşan Batılı dış politika uzmanları, tırmanan gerilimin Türkiye'yi tercihler yapmaya zorladığını ancak taraf olmanın risk taşıdığını söyledi.
“Türkiye için doğru yol Avrupa”
Türkiye’nin dengeli ve tarafsız bir politika izlemesinin büyük önem taşıdığını söyleyen Alman Friedrich Ebert Vakfı’nın Türkiye Temsilcisi Felix Schmidt, Suudi Arabistan liderliğinde IŞİD’e karşı çoğunluğu Sünni Müslüman olan ülkelerin katılımıyla oluşturulan ittifakın bir askeri inisiyatife dönüşmesi halinde Türkiye’nin bunun içinde yer almasının “tehlikeli olabileceği” uyarısında bulundu.
Alman uzman, “Tabii ki IŞİD’e karşı, teröre karşı mücadele bir gereklilik. Ancak bu mücadeleye mezhepsel husumeti karıştırıp, mezhepsel kamplara bölünmek çok daha fazla zarar verir” değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin NATO kapsamında teröre karşı güçlü bir angajman içerisinde yer aldığını hatırlatan Schmidt, ikinci bir askeri ittifaka dâhil olmanın sorunlar getirebileceğini belirterek, “Ayrıca Türk askeri Suudi Arabistan’da ne yapacak? Ülke içindeki terörle mücadeleye mi dâhil olacak. Bunun bir mantığı yok” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin son yıllarda Suriye başta olmak üzere, dış politikada attığı bir dizi adımın hatalı olduğunu, bunun Türkiye’yi büyük ikilemlerle karşı karşıya bıraktığını, Türkiye’ye ağırlığını ve nüfuz etme gücünü kaybettirdiğini savunan Felix Schmidt, şöyle konuştu:
“Doğru yol, Türkiye’nin yeniden yüzünü Avrupa’ya çevirmesi, AB ile ilişkilere yeniden ivme kazandırılması. Türkiye, NATO müttefikleriyle daha güçlü bir işbirliğine gitmesi halinde, Türkiye’nin dış politikası da daha stratejik ve sonuç odaklı bir nitelik kazanabilecek. Bunun dışındaki alternatifler kanımca Türkiye için tehlikeli olacaktır.”
İran’ın bölgede artan etkisi
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı uzmanı ve AB’nin eski Ankara Büyükelçisi Marc Pierini, bölgedeki gelişmelerin kaygı verici olduğuna işaret ederken, Şii-Sünni ihtilafının yeni bir boyuta taşındığını kaydetti.
Pierini, “Yaşananlar sadece Suriye’deki gerilimin bir sonucu değil, aynı zamanda Batı ile İran arasında nükleer anlaşmazlığın çözülmesi ve bunun sonucunda İran’ın bölgede siyaset sahnesine dönüşüyle birlikte yaşanan değişimin bir yansıması” değerlendirmesini yaptı.
Bölgedeki gelişmelerin ve Türkiye’nin son dönemde izlediği politikaların onu gerilimin taraflarından biri yaptığını savunan Pierini, “Türkiye, 2011 yılından bu yana Esad rejimine karşı açık bir tavır almış durumda, kısa bir süre önce de Suudi Arabistan liderliğinde oluşturulan Sünni koalisyonuna dâhil oldu. Taraf ülkeler her ne kadar bu koalisyonun mezheple ilgili olmadığını savunsalar da, bu adım Suudi Arabistan ve İran arasındaki ciddi krizde Türkiye’yi bir kampın içine koymaktadır” şeklinde konuştu.
Pierini, Rusya’nın Suriye müdahalesi, Suriyeli Kürt güçlerin alanda kaydettikleri ilerlemeler, Rusya ile Türkiye arasında patlak veren kriz ve son olarak Suudi Arabistan-İran arasında tırmanan kriz birlikte değerlendirildiğinde, son dönemde yaşanan tüm bu gelişmelerin, Türkiye’nin bölgesel gelişmelere etkide bulunma gücünü zayıflattığını kaydetti.
Taktiksel çıkarlar
Son gelişmelerle Arap dünyasının “Sünni çoğunluk ve Şii azınlık” olmak üzere ikiye bölündüğünü söyleyen Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) Berlin Bürosu Direktörü Josef Janning ise Suudilerin Arap dünyasının denetimi konusunda Şii olan ancak Arap olmayan İran ile rekabet içinde olduğuna dikkat çekti. Janning, Suudi Arabistan’ın bu güç mücadelesinde Türkiye’yi yanına çekmek istediğini ancak bunun Türkiye’nin çıkarına olmadığı değerlendirmesini yaptı:
“Suudi Arabistan’ın Türkiye ile yakınlaşma isteği salt taktiksel, fırsatçı bir hesaba dayanıyor. Ancak Türkler, Sünni olsalar da Arap değiller. Arapların tarihsel nedenlerle Türklerden hazzetmediğini, araç olarak kullanmak istediğini Türkler gayet iyi biliyor. Türkiye yakın bir gelecekte Suudi Arabistan ile ciddi bir ittifaka gitmeyecektir.”
Stratejik bağımsızlık
“Türkiye’nin bölgesinde gerçek dostu, güvenilir müttefiki yok” diyen Janning Türkiye’nin jeopolitik çıkarları gereği taraf tutmayarak stratejik bağımsızlığını korumak durumunda olduğunu, birden fazla işbirliğine kapılarını açık tutmasının önem taşıdığını vurguladı.
Viyana’da başlatılan Suriye barış görüşmelerinin canlı tutulması için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğine vurgu yapan Janning, Batı’nın bölgeye yönelik politikalarında çelişkiler olduğunu aktardı:
“Batı Türkiye’nin teröre karşı ve Suriye'deki gelişmelerle ilgili net bir tutum takınmasını isterken aynı zamanda bir saldırıya hedef olmasına yol açacak düzeyde angajmana girmesini istemiyor çünkü NATO olarak devreye girmek istemiyor. Öte yandan Suudi Arabistan Batı’nın güvenilir bir müttefiki ancak bu ülkeyi sorunlu bir rejim, radikal İslam’ın kaynağı olarak görenlerin sayısı da artıyor. İşte bu çelişkili bir durum çünkü en önemli müttefikiniz aynı zamanda bölgedeki en büyük sorun. Bunlar Batı’nın ikilemleri ve çelişkileri.”
© Deutsche Welle Türkçe
Değer Akal