Erkmen: İdlib'de uzun vadede çatışma olasılığı yüksek
13 Ekim 2017Keşif gücünün ardından Türk askerleri İdlib'e girdi. Türkiye, Rusya ve İran arasında yürütülen Astana görüşmelerinde İdlib'in Suriye'deki dördüncü çatışmasızlık bölgesi olması ve üç ülkenin 500'er askerlik gözlem gücü göndermesi kararlaştırılmıştı. İdlib misyonunun hedefini Kürt koridorunu engellemek olarak açıklayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib'in içinin Türkiye, sınırın dış tarafının Rusya tarafından korunacağını belirtmişti. İdlib'de Astana'da belirlenen ilk aşama başlatıldı, ancak bölgenin karmaşık yapısı ve bölgesel güçlerin olası çıkar çatışmaları orta ve uzun vadede çatışma risklerini de beraberinde getiriyor. 21'inci Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı ve Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhat Erkmen, sorularımızı yanıtladı:
DW Türkçe: İdlib'de keşif çalışmalarının ardından Türk askerleri bölgeye girdi. Fırat Kalkanı'yla IŞİD'den temizlenen bölgeden Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) birlikleri de bölgeye aktarılmıştı. Ancak sürecin daha başlangıç aşamasında olduğunu, ek güçlerin de gideceğini söyleyebiliriz, değil mi?
Serhat Erkmen: Başlangıçta keşif faaliyetleri gerçekleştirildi. İlk başta ÖSO'ya bağlı bir grup, bu keşif faaliyetlerini kolaylaştırmak üzere girdi. Arkasından da TSK'nın bazı unsurları konuşlanmak üzere yapılacak çalışmaların altyapısını hazırlamak için belli giriş-çıkışlar yaptı. Fırat Kalkanı bölgesinden getirilen ÖSO'nun tamamı bölgeye girmedi, dün gece itibarıyla TSK'nın zırhlı araçları ve tanklarıyla birlikte belli bir görev gücü bölgeye konuşlanmaya basladı. Ancak konuşlanma süreci henüz tamamlanmadı.
DW Türkçe: Keşif güçlerinin girdiği bölgede büyük ölçüde Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) örgütü kontrolü elinde bulunduruyor. Başta düşman diye lanse edildi, ama bölgeden gelen haberler TSK'nın HTŞ ile anlaşma yaptığı, hatta HTŞ eskortluğunda ilerlediği yönünde. Doğruluk payı nedir?
Erkmen: Görebildiğimiz kadarıyla dolaylı yoldan sahadaki Suriyeli muhalif unsurların tamamıyla karşılıklı bir uzlaşı olduğu açık. Bu çerçeveden bakıldığında orada sadece Heyet Tahrir Şam değil, Suriye muhalefetinden örneğin Nureddin Zengi ve Ahrar eş Şam gibi başka gruplar da var. Ancak doğrudan HTŞ ile anlaşma yapıldığına dair bir gösterge yok. Türkiye'nin çatışmasızlık bölgesiyle ilgili gittiği diğer bölgelerde de HTŞ ve diğer silahlı gruplar olacak. Dolayısıyla konuşlanma süreci tamamlanırken birden çok grupla karşılıklı bir çatışmasızlık durumu üzerinde anlaşılarak, uzlaşılarak bu işin yapılacağı söylenebilir.
DW Türkçe: İdlib operasyonu konusunda en çok merak edilen noktalardan biri de Afrin'e sıçrayıp sıçramayacağı, başka bir deyişle TSK'nın YPG unsurlarıyla çatışma olasılığı. Siz bu olasılığı nasıl görüyorsunuz?
Erkmen: Şu aşamada bu çatışma olasılığı düşük. Ama orta ve uzun vadede yadsınamaz bir gerçek. Türkiye zaten defalarca açıkladı bu bölgeyi kendisine bir tehdit olarak algılıyor ve bu bölgenin YPG'den temizlenmesi gerektiğini düşünüyor. Konuşlanmanın biçimine bakıldığında, Türkiye'nin tehdit algılamasına bakıldığında orta ve uzun vadede böyle bir çatışma olasılığı yüksek olabilir.
DW Türkçe: Peki Türkiye'nin gözlem gücü faaliyetinin dışına çıkıp YPG ile sıcak çatışmaya girmesi durumunda Rusya ve İran'ın tepkisi ne olur? Rusya, İran ve dolaylı da olsa Şam yönetimiyle ortaklık nereye kadar gider, kırmızı çizgiler nedir?
Erkmen: TSK'nın İdlib'e konuşlanmasının ana çerçevesi İdlib'de oluşturulacak çatışmasızlık bölgesinde gözlemci rolünü üstlenmek. Ama anladığım kadarıyla bu pazarlıklar yapılırken özellikle Rusya'yla da bölgedeki YPG varlığının Türkiye'ye yönelik bir terör tehdidi oluşturduğu mantığına yönelik bir takım uzlaşılara varılmış. Ama bu ileride sıcak bir çatışmaya dönüştüğünde Rusya'nın, Şam'ın ve İran'ın bunu ne kadar kabul edeceği açıkçası benim açımdan da birçok soru işaretiyle dolu. Çünkü Rusya'nın bölgedeki etkinliği, Afrin cıvarındaki YPG'lilerle yakın teması, belli bir süredir onlara hem siyasi hem askeri anlamda yakınlaşması dikkate alınacak olursa, onlar da bu tür bir olasılığın kendi planları açısından sıkıntılı olduğunu düşünebilirler. Orta vadede Türkiye'nin özellikle kendi güvenlik algıları çerçevesinde atacağı adımlar bir takım yeni gerginlikler yaratabilir.
DW Türkçe: İdlib'deki süreç Türkiye açısından nasıl işleyecek? Planlarda değişiklikler olabilir mi, ek muharip güçler gönderilerek kapsamlı bir harekata dönüşebilir mi?
Erkmen: Astana çerçevesinde yapılacak konuşlanmada gözlemci gücün kendisini korumasına yetecek bir muharip unsur dışında gözlem bölgelerine büyük miktarda bir muharip gücün konuşlanması şu aşamada pek olası görünmüyor. Ama şu dönemde Bab ül Hava'dan Daret İzze'ye kadar olan bölgeye Türkiye'nin yönelmesi gözlem gücünden ziyade, bu bölgeden algıladığı tehdit çerçevesinde bir konuşlanma olacak. Orada muhtemelen daha fazla sayıca ve niteliği de farklı, yani muharip unsurları da barındıracak bir takım konuşlanmalar olabilir. Ama şunu unutmamak gerekir: Suriye'de hiçbir plan, ki buna Astana süreci de dahil, kağıt üzerinde olduğu gibi bugüne kadar yürümedi. Taraflar arasında hep fikir ayrılıkları ortaya çıktı ve sahadaki bir takım oldubittiler daha sonraki statükoyu oluşturdu. Ben önümüzdeki süreçte İdlib'de de benzeri şeylerle karşılaşacağımızı düşünüyorum. Yani başlangıçta kağıt üzerindeki planla olayların başlamasından sonra evrileceği süreç arasında belirgin farklılıklar olabilir.
DW Türkçe: TSK açısından bölgedeki en büyük riskler nelerdir?
Erkmen: Birden çok risk var. Birincisi, silahlı insan sayısı açısında son derece kalabalık ve karmaşık bir bölgenin kendi içinde bir türlü istikrarı sağlayamaması en büyük risk Türkiye açısından. Çünkü bu dönüp dolaşıp Türkiye'yi de etkileyecektir. İkincisi, Türkiye'nin gözlem gücü olarak gittiğini biliyoruz ama bir süre sonra eğer Rusya ve rejim İdlib'deki özellikle El Kaide'yle bağlantılı olduğu bilinen Heyet Tahrir el Şam'ı bu bölgeden silmek, atmak üzere bir siyaset geliştirecek olursa bu çerçevede çatışma kaçınılmaz görünüyor. Ve Türkiye de bu çatışmanın bir parçası haline gelecektir. Bu anlamda baktığınız zaman belki ilk etapta değil, ama orta vadede çatışma yoğun bir dönem yaşayabiiriz. Üçüncü risk de bu çatışmaların başlaması durumunda zaten zor yaşam şartları altındaki bölgeden bir insan akını, kitlesel bir göç dalgası başlayabilir. Dördüncü risk de TSK'nın veya TSK ile birlikte ÖSO'nun Afrin'e yönelik bir operasyona başlaması halinde buna Rusya'nın olumsuz bakması, bölgedeki Türk-Rus ilişkilerini olumsuz etkileyebilir ya da ABD'nin buna karşı YPG'ye destek vermesi Türk-Amerikan ilişkilerini mevcut durumundan daha zor bir sürece doğru sürükleyebilir. Dolayısıyla onun sonucunda da uzun süreli bir çatışma süreciyle karşı karşıya kalabilirz. Birden fazla riski barındıran, özelllikle de orta vadeden sonra birden fazla çatışma olasılığını barındıran bir sürece evrilebilir.
Söyleşi: Beklan Kulaksızoğlu
© Deutsche Welle Türkçe