1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

‘Türkiye başkanlık sistemine hazır değil’

12 Ağustos 2014

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Erdoğan’ın ABD’deki başkanlık sisteminin bir benzerini Türkiye’ye uygulama planına Washington’da şüphe ile yaklaşılıyor. Uzmanlar, ‘kuvvetler ayrılığı önemli’ diyor.

Fotoğraf: Reuters

Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri birçok soruyu beraberinde getirdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından cumhurbaşkanının görevleri ve Türkiye’deki demokratik sistem tartışılan noktalar arasında.

Washington Enstitüsü Türkiye Araştırmaları Programı Direktörü Soner Çağaptay Türkiye’nin başkanlık sistemine hazır olmadığını düşünüyor. Çağaptay, “Kuvvetli bir güçler ayrımı ilkesinin oluşturulduğu ve bunun içselleştirildiği toplumlarda mümkün. Yürütmenin, yasamanın ve yargının birbirinden kesinlikle ayrı olduğu sistemlerde başkanlık sistemi mümkün” değerlendirmesinde bulunuyor.

Amerikan sisteminde başkanın büyük idari yetkilerle donatılmış olmasına rağmen bu yetkilerin denge ve kontrol mekanizması ile frenlenenmesi mümkün. Çağaptay, “Amerikan sisteminde bunu görüyoruz. Başkanın ve yasamanın ana organı olan Kongre’yi halk ayrı ayrı oylarla seçtiği için bunlar birbirlerine bağlı olmayan, birbirini kontrol eden iki ayrı güç oluyor ve aynı zamanda Anayasa Mahkemesi üyelerini atayan başkanın bu atamaları Kongre tarafından denetlendiği için başkanın yargı üzerindeki yetkilerinin de sınırlandığını söylemek mümkün" dedi.

Ancak güçlerin gerçek manada ayrımı ile sağlıklı bir sistemin oluşabileceğini söyleyen Çağaptay, "Türkiye’de başkanlık sisteminin oluşması için meclisin ve başbakanın ayrı ayrı seçimlerde başa geldiği gibi ayrı ayrı bağımsız olması gerekiyor" diyor. İkinci bir nokta ise yargının tümüyle bağımsız olması gerektiği koşulu. Mevcut sisteme dikkat çeken Çağaptay, “Şu andaki sistemde bu görülmüyor. Çünkü Anayasa Mahkemesi’nin büyük çoğunluğu Cumhurbaşkanı tarafından atandığı gibi, bu atamalar meclis tarafından denetlenmiyor. Demek ki bu sistemin Türkiye’de oluşturulması için öncelikle yasama, yürütme ve yargı arasındaki ayrımların kesinleştirilmesi ve hatta bunların arasına setlerin çekilmesi gerekiyor” değerlendirmesini yapıyor.

Cağaptay, Erdoğan’ın kendisine oy vermeyen kesimi de temsil edip edemeyeceği konusunda endişeli. Türkiye’nin otokratik bir rejim eğilimi göstermesinin ABD’de dikkatle izlendiğini belirten Çağaptay, "Demokrasi anlayışı bu noktada sorgulanacak bence Washington'da, bir süredir olduğu gibi" yorumunda bulunuyor.

Başbakan Erdoğan, oyların yüzde 50'sinden fazlasını alarak ilk turda cumhurbaşkanı seçilmeyi başarmıştı.Fotoğraf: REUTERS

‘Kuvvetler ayrılığının önemi fark edilmeli'

Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşmasından endişe duyan diğer bir uzman da National Endowment for Peace’de çalışan Richard Kraemer. “Türkiye'nin gelişiminde kuvvetler ayrılığının ne kadar önemli olduğunun farkına varılmasını umuyorum. Eğer sağlam bir denge ve kontrol mekanizması olmaz ise, o zaman demokrasi değil otokrasiye doğru ilerliyorsunuz demektir. Yargı konusunda atılan adımlar endişe verici” şeklinde konuşan Kraemer Türkiye’nin Amerikan tarzı bir başkanlık yönetimine de hazır olmadığını belirtiyor. Kraemer, “Ülkenin yüzde 51 ya da 52’si civarında destek alıyorsanız bu tarz bir temel değişiklik yapmayı hedeflemenin ülkenin demokrasisi için sağlıklı olduğunu düşünmüyorum" diyor.

Ortadoğu'daki çıkarlar örtüşüyor

Aynı zamanda Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkilerin hangi yönde gelişeceği de merak konusu. Ortadoğu’daki çıkarların bu ilişkiyi olumlu etkileyeceği tahmin ediliyor.

SUNY Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent olan Mark Meirowitz iki ülke arasındaki ilişkilerin son dönemlerde içinde bulunduğu gerginliğine dikkat çekti ve “Seçim sonuçlarının bu ilişkiyi etkileyeceğini ve önemli bir değişikliğin olacağını hiç sanmıyorum çünkü sonuçta aynı iki lider halen görevde ve siyaseti yönlendiriyor. Ancak bu iki liderin, Irak ve Suriye gibi uluslararası konularda birlikte nasıl hareket edeceği belirleyici olacak” dedi.

Soner Çağaptay ise iki lider arasında ikinci bir bahar yaşanabileceğini düşünüyor. Çağaptay, “Önümüzdeki dönemde Türkiye ve Amerika’nın Irak ve Suriye’deki çıkarları örtüşüyor. Özellikle Irak’taki çıkarları örtüşüyor. IŞİD’in Irak’ta varlık göstermesi ve Kürt bölgesi dahil olmak üzere Türkiye’nin sınırlarına yakın bölgeleri tehdit etmesi Türkiye için hayati bir tehlike. Türkiye her ne pahasına olursa olsun IŞİD’le komşu olmak istemiyor, dolayısıyla IŞİD’in Irak’ın kuzeye doğru yayılmasını engellemek istiyor. Amerika da Türkiye ile bu konuda hemfikir. Bu örgütün Irak'tan çıkmasını hatta küçülmesini ve yok olmasını istiyor’ şeklinde konuştu.

İki devletin Ortadoğu bölgesindeki çıkarlarının örtüşmesinin iki liderin yakınlaşması için ideal ortamı sağladığını düşünen Çağaptay, “Türk-Amerikan ilişkilerinin stratejik birliği içeren bir vizyon söz konusu Irak'ta. Tabii gerçekçi olmak lazım 2011-2013 arasında yaşadığımız o olağanüstü bahar, Erdoğan-Obama Baharı diyebileceğimiz baharı yeniden yakalamamız mümkün değil çünkü o aynı zamanda şahsi sempati ile kurulmuş bir ilişkiydi. Bunun bozulduğunu söyleyebiliriz ve artık ülkeler arası stratejik ilişkilere dayalı bir ilişki Obama-Erdoğan arasında yeni bir mesai arkadaşlığına zemin oluşturabileceğini söyleyebiliriz” yorumunda bulundu.

Amerikalı uzmanlar Türkiye’nin başarılı bir demokrasiye sahip olabilmesi için ülke liderlerinin tüm halkı kucaklayan bir siyaset izlemesi gerektiği konusunda hemfikir. Bununla birlikte yeni Cumhurbaşkanı’nın yasama, yürütme ve yargıda tamamen güç ayrımına nasıl yaklaşacağı da Türkiye’nin geleceğini belirleyecek en önemli noktalardan biri olacak.

© Deutsche Welle Türkçe

Seda Serdar / Washington

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik