1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye depremin yıkım riskini azaltmak için ne yapıyor?

11 Ağustos 2025

Balıkesir merkezli deprem sonrası yine büyüklüğe odaklanan tartışmalar gündemde. Peki, deprem ülkesi Türkiye yıkım riskini azaltıyor mu?

Balıkesir merkezli depremde yıkılmış bir bina
Balıkesir merkezli depremde yıkılan binalardan biri Fotoğraf: Berkan Cetin/Anadolu/picture alliance

Balıkesir'de 10 Ağustos'ta meydana gelen 6,1 büyüklüğündeki depremdebir kişi hayatını kaybetti, 29 kişi de yaralandı. 68 kırsal mahallede yapılan taramalarda ise 12'si metruk olmak üzere 16 bina ile iki caminin minaresinin yıkıldığı tespit edildi. Merkez üssü Sındırgı olan deprem Marmara ve Ege bölgelerinde de hissedildi.

Deprem sonrası kamuoyunda büyüklüğe odaklanan tartışmalar öne çıktı. Peki, deprem ülkesi olan Türkiye yıkım riskini azaltacak planları ne kadar uyguluyor?

DW Türkçe'ye konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği, Sismoloji Dalı'ndan Prof. Dr. Haluk Eyidoğan "deprem doğadan, afet insandan" diyerek sorumluluğun zincir halinde paylaşıldığını ifade ediyor. Yıkıcılığın tek başına büyüklükle açıklanamayacağını belirten Eyidoğan, "Büyüklükleri aynı olan iki deprem aynı deprem değildir" diyor.

Yer kabuğundaki kırılmanın tipi (doğrultu atımlı, ters, normal), kırılma uzunluğu ve yönü, odak derinliği ile kırılmanın hızı gibi özellikler, yüzeyde ölçülen yer hareketinin genliğini, süresini ve frekans içeriğini belirliyor. Bu nedenle büyüklükleri aynı olsa bile, farklı fay tipleri ve kırılma geometrilerine sahip depremler farklı şiddette sarsıntı ve hasar üretebiliyor.

Ancak Eyidoğan'ın asıl dikkat çektiği nokta Türkiye'nin bir deprem ülkesi olması. Dolayısıyla bu gerçekliğe uygun bir yapılaşma ve önlemlerin zaten devreye alınmış olması gerekliliği.

"Deprem doğadan ama afet insandan"

"Bir yapı inşa edilirken mevcut deprem yönetmelikleri ve deprem tehlike haritalarındaki değerler göz önüne alınır" diyen Eyidoğan, zeminin mühendislik açısından doğru analiz edilmesi ve "can kaybına neden olmayacak şekilde inşa" edilmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Kahramanmaraş merkezli deprem sonrası çekilmiş bir fotoğraf Fotoğraf: Nir Elias/REUTERS

"Türkiye'nin temel sorunu bu… Deprem, inşaattaki hatayı buluyor ve oradan kırıyor" diyen Eyidoğan, şürecin belediye, müteahhit, proje ve şantiye yönetimi, yapı denetimi gibi en az sekiz aktörü olduğuna dikkat çekiyor, herhangi bir halkadaki zafiyetin can kaybına yol açtığını söylüyor.

"Bu coğrafyada deprem bitmez, bitmeyecektir. Biz, çocuklarımız ve torunlarımız bunu yaşayacağız" diyen Eyidoğan, riskleri azaltmanın tek yolunun kuralları eksiksiz uygulamak olduğunu vurguluyor.

Hangi depremler daha yıkıcı oluyor?

Eyidoğan, zemin büyütmesi, yapı yaşı ve kalitesi, fay tipinin oluşturduğu yer hareketi ve merkez üssüne uzaklık gibi parametrelerin hasarı belirlediğini anlatıyor. "Bir bina, olası en büyük depremde hasar alabilir; sorun, can kaybına yol açan ağır hasar" ifadesiyle hedefin can güvenliği olduğunu hatırlatıyor.

Deprem tehlike haritalarının hazırlanmasında 550'ye yakın fay ve 2000 yıllık deprem tarihinin değerlendirildiğini, 2018 Deprem Yönetmeliği ve 2019'da yürürlüğe giren ayrıntılı tehlike haritaları ile projelendirme araçlarının güncel olduğunu, sorunun haritadan değil uygulamadan kaynaklandığını belirtiyor.

Plan, denetim ve kopukluk

Eyidoğan, merkezi ve yerel yönetimler arasındaki eşgüdüm eksikliğine ve plan–uygulama kopukluğuna dikkat çekiyor: İstanbul'un 2003 tarihli Deprem Master Planı ve Zeytinburnu için üretilen pilot çalışmanın "kurallar manzumesi olarak kalmasını" eleştiriyor.

17 Ağustos 1999 depreminde yan yana yıkılmış binalar, yer Adapazarı Fotoğraf: Pierre Verdy/dpa/picture alliance

Kentsel dönüşümü de şöyle değerlendiriyor: "Türkiye'de şu anda kentsel dönüşüm maalesef çoğunlukla orta üstü ve üst gelir grubuna hitap eden bir inşaat işidir." Riskli alanlarda sağlıklaştırma ve güçlendirme yerine, düşük riskli/çekici bölgelerde yenileme ve lüks üretimin öne çıkmasını problem olarak görüyor.

Erken uyarı sistemi: Ne yapar, ne yapmaz?

Eyidoğan, kavram kargaşasına işaret ediyor:"Erken uyarı depremi önceden haber vermek değil. Deprem olur olmaz haber vermek." P dalgasının ardından gelen yıkıcı S dalgası için saniyeler kazandıran sistemin amacını "elektrik ve doğalgaz kesintisi gibi ikincil felaketleri önlemek" olarak tarif ediyor. "Marmara'da büyük bir depremde 45 saniyeniz var. Sistem, yıkıcı dalga gelmeden önce otomatik kapanmalarla yangın riskini azaltmalı" diye ekliyor.

"Sistemi kuracaksınız ama çalıştıracaksınız, kurumlararası işbirliğini geliştireceksiniz" diyerek uygulama ve işletme disiplinine dikkat çekiyor.

İstanbul'da deprem erken uyarı ve hızlı müdahale sistemi 2002'den beri Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından işletiliyor. Marmara Fayı'na yakın konumlanan 10+2 ivmeölçer kıyıdaki kritik tesislere otomatik tetik gönderiyor.

Erken uyarı depremi önceden bildiren bir mekanizma değil. Deprem olur olmaz devreye giren, P dalgasını algılayıp yıkıcı S dalgası gelmeden önce saniyeler kazandıran bir güvenlik katmanı. Yakın odaklı depremlerde bireyler için "kaçış zamanı" yaratması çoğu senaryoda mümkün değil; sistemin ana amacı ikincil afetleri önlemek ve kritik altyapıyı korumak. İstanbul Deprem Erken Uyarı ve Acil Müdahale Sistemi, 2001 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla kuruldu ve bugün kentte ikincil riskleri azaltmaya dönük temel araçlardan biri olarak işletiliyor.

İstanbul depremi tetiklenir mi?

Balıkesir'deki sarsıntı üzerindenİstanbul riskinin artıp artmadığı sorusu yine gündemde. Eyidoğan, büyüklük sınıflandırması ve tehlike haritaları çerçevesinde tekil bir olayın tehlike haritalarını baştan yazdırmadığını, yeni bilimsel bulgular geldikçe yönetmelik ve haritaların güncellenebileceğini ifade ediyor.

Deprem hareketlerini sismograf cihazı kaydeder Fotoğraf: Alanah M. Torralba/EPA/dpa/picture alliance

"Deprem tehlike haritaları ve yönetmelikler güncel; sorun üretim hataları" diyen Eyidoğan, risk azaltmanın katılımcı bir yaklaşımla; merkezi–yerel yönetimler, üniversiteler, meslek odaları ve STK'ların birlikte çalışmasıyla mümkün olduğunu söylüyor. İllerin risk azaltma planlarının tek tip şablona sıkışmamasını; bölgesel etkilerin (örneğin Kahramanmaraş gibi bölge depremleri) dikkate alınmasını öneriyor.

"Depreme garanti belgesi" mümkün mü?

Eyidoğan, mesleki sorumluluk sigortası ile yapı/deprem dayanıklılık sigortasını bir çözüm olarak öne çıkarıyor:

"Türkiye'de yaşadığımız binaların depreme garanti belgesi yok. Sistemi ona göre kurmadınız. Ama arabanızın var."

Dünyadaki uygulamalar, bu çerçevenin en az on yıl garanti, hızlı tazminat ve bağımsız hasar tespiti gibi kurallarla güçlendirilebileceğini gösteriyor.

Fransa'da uygulanan Assurance décennale sistemi müteahhit ve tasarımcıları, yapının taşıyıcı sisteminde on yıl içinde ortaya çıkan ciddi yapısal kusurlardan zorunlu bir poliçe ile sorumlu tutuyor. Hızlı tazminat mekanizması tüketiciyi koruyor ve onarım ya da bedel iadesi süreçleri sigorta üzerinden ilerliyor.

Birleşik Krallık'ta latent defects teminatı ve NHBC Buildmark modeli yeni konutlarda çoğunlukla on yıla kadar yapısal kusur garantisi sağlıyor. İlk iki yılda yüklenici garantisi işliyor. Sonraki sekiz yılda sigorta teminatı devreye giriyor. Alıcılar gecikmeli ortaya çıkan inşaat kaynaklı kusurlar için başvuru yapabiliyor.

Japonya'da 1999 tarihli Konut Kalitesi Güvencesi Yasası yeni konut satıcılarına yapısal ve su yalıtımı kusurlarına karşı on yıllık zorunlu güvence yüklüyor. Satıcılar bu yükümlülüğü sigorta yaptırarak ya da teminat ayırarak yerine getiriyor. Tüketici kusur tespitinde doğrudan bu güvenceye başvurabiliyor.