1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'de Adaletin Sancısı: İhlallere AB makyajı

Hülya Köylü / DW6 Aralık 2006

Türkiye’de insan hakları ihlallerini önlemek için AB’ye uyum sürecinde birçok yeni yasal düzenleme yapıldı. Ancak insan hakları savunucuları ve hukukçular, ihlallerin hala yaşandığı konusunda uyarıyor. DW’den Hülya Köylü’nün hazırladığı “Türkiye’de Adaletin Sancısı” adlı dizinin ikinci bölümünde insan haklarının duruma bakıyoruz....

İnsan hakları savunucuları, insan hakları ihlallerinde azalma görülse de ihlallerin devam ettiğini söylüyor
İnsan hakları savunucuları, insan hakları ihlallerinde azalma görülse de ihlallerin devam ettiğini söylüyorFotoğraf: AP

İnsan hakları ihlalleri nedeniyle Türkiye, 5 – 10 yıl öncesinde kadar Avrupa Birliği’nin hedef tahtasındaydı. Üye adaylığına resmen kabul edilmesinden bu yana Avrupa Birliği’nden ve Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarından gelen baskılar sonucunda, bu konuda önemli adımlar atıldı. “İşkenceye sıfır tolerans” sloganıyla işkenceye karşı alınan önlemler, gözaltı sürelerinin kısaltılması, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması ya da haksız yargılamaların önüne geçilmeye çalışılması gibi... Ancak alınan tüm bu yasal önlemler nasıl işliyor, Türkiye’de insan hakları ihlalleri hala yaşanıyor mu?

Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Yavuz Önen, 2001 yılında başlayan reform hareketinin ardından, Türkiye’de 2005 yılından bu yana gerileme yaşandığı kanısında. Önen, “AKP hükümeti işkence konusunda önemli adımlar attı, işkenceye sıfır tolerans başlığı altında. Mesela gözaltı sürelerini düzenledi, daha kısaldı, görüşme olanakları sağlandı, işkenceciler hakkında yargılanma olanağı sağlandı, savcılara reysen soruşturma açma olanağı tanındı... 2005’e kadar geldi bu. 2005’ten sonra başka bir manzara var” diyor.

2005’ten sonraki manzara

2005’den sonra ortaya çıkan manzara, Yavuz Önen’i endişelendiriyor. Gözaltı sürelerinin uzayabildiğini ya da sanıkların avukatları ile görüştürülmeyebildiğini ifade eden Önen, işkence vakalarının da yer yer devam ettiğini söylüyor, ancak farklı yöntemlerle: Vücutta iz kalmaması için kum torbalarıyla dövmek ya da dayak gibi muamelelerin resmi kurumlar dışında yapılması gibi.

Sayıların azalmasının insan hakları ihlallerinin sona erdiğini söylemeye yetmediğini belirten Önen, 2005’ten sonraki manzarayı şöyle aktarıyor: “2005 Haziran ayından itibaren özellikle işkencenin azaltılması ve cezasızlığın ortadan kaldırılması için yapılan düzenlemelerden vazgeçildi ve geriye bir dönüş oldu. Her yıl içinde uygulanan işkence vakalarında bir düşüş yok, genel sayıda var. Ama yıl itibarıyle 4-5 yılı gözetirsek aynı sayı devam ediyor. 2006 yılının ilk 10 ayında bile hala 200’e yaklaşık kişi vakfa başvurmuştur.”

DGM’ler kalktı, ama işleyiş aynı

Adil yargılanma da uluslararası sözleşmelerle, en azından kağıt üzerinde güvence altına alınmış bir hak. Peki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde defalarca bu yüzden mahkum edilen Türkiye’de adil yargılama şimdi yapılıyor mu? Eski Danıştay hakimi Reşit Gürpınar’ın bu soruya yanıtı şöyle:

“Tam da söyleyemeyiz. Mesela DGM’ler kalktı, ama kağıt üzerinde kalktı. Bir kere Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu’nun 250. maddesine göre Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, eskiden DGM kapsamına giren suçlar konusunde belli ağır cezaları, belli hakimleri ve savcılar görevlendiriyor. Bu hakimler, başka yerlerde görevlendirilimiyor. Bu mahkemelerin işleyişinde gözaltı süreleri de farklı.”

Eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin yerine özel yetkiler tanınmış mahkemelerin görevlendirildiğini söyleyen Gürpınar, işleyişin de eskisinden farklı olmadığına işaret ediyor. Zira bu mahkemelerin baktığı suçlara ilişkin yapılan yasal düzenlemeler de bu ayrıcalığı ortaya koyuyor.

Hakim ve savcılara insan hakları eğitimi

Ancak Adalet Bakanlığı ise bu mahkemelere tanınan ayrıcalıkları AB standartları dışında değerlendirmiyor ve insan hakları konusunda yoğun bir çaba içinde olduklarını belirtiyor. Adalet Bakanlığı, insan hakları konusunda yargı alanında çalışan herkes topyekün eğitimden geçiriyor. Adalet Bakanlığı’na bağlı Avrupa Birliği Dairesi Genel Müdürü Hakim Ahmet Fırat, bakanlığın insan hakları konusundaki girişimlerini şöyle anlatıyor:

“Türkiye Avrupa Konseyi olması sebebiyle AİHM’nin kararlarına uymak zorundadır. Biz bu çerçevede 225 hakim ve cumhuriyet savcısını insan hakları alanında eğittik. Daha sonra bunlar, Türkiye’de bulunan 8500 hakim ve cumhuriyet savcısına AİHM’nin içtihatları ve AİHS’nin içeriği konusunda eğitim verdiler. Böylece Türkiye’deki bütün hakim ve savcılar insan hakları konusunda eğitimden geçirilmiş oldu.”

Fırat, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne verilen kararlarda atıfta bulunulması için de genelge yayınladıklarını söylüyor.

Sivil toplum kuruluşları umutlu olmak istiyor

Ülkedeki sivil toplum kuruluşları da tüm bu çabalar nedeniyle umutlu olmak istiyor. Helsinki Yurttaşlar Derneği’nden Emel Kurma, herşeyin düzeldiğini söylemek için henüz erken, ama daha kötü demek için de haksızlık olacağını düşünüyor:

“İnsan haklarına ilişkin olarak bu konuda çeşitli görüşler var: Daha iyi, daha kötü gibi. Ama ben daha iyi demek için erken, daha kötü demek için de haksızlık olacağını düşünüyorum. Ama ne olursa olsun, eskiye nazaran daha fazla umut var. Daha fazla çalışabiliriz, daha fazla mücadele edebiliriz. Bunun önündeki engeller konusunda bizim elimiz daha güçlü, insan haklarının eli daha güçlendi diyebiliriz.”

Yarın: Dizinin üçüncü bölümünde düşünce özgürlüğünü kısıtlayan yasal düzenlemeleri mercek altına alacağız.