1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'de gazeteciliğin haleti ruhiyesi

3 Mayıs 2019

"Türkiye'de gazeteci olmak bir insanın başına gelebilecek en uçları deneyimleme ihtimalidir…" Deneyimli gazeteciler Basın Özgürlüğü Günü'nde deneyimlerini, hayal kırıklıkları ve hayallerini DW Türkçe'yle paylaştı…

Demo für Pressefreiheit in der Türkei in Berlin
Fotoğraf: DW/J. Danisman

Bugün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 1993 yılında kabul edilen kararla 3 Mayıs, Dünya Basın Özgürlüğü Günü ilan edildi.

Bu gün için 3 Mayıs 'ın seçilmesi ise 29 Nisan - 3 Mayıs 1991'de UNESCO'nun "Bağımsız ve Çoğulcu bir Afrika Basını" konulu seminerinde Afrikalı gazetecilerin ilan ettiği Windhoek Deklarasyonu'na dayanıyor. Bu bildiride dünya çapında özgür, bağımsız ve çoğulcu bir medya çağrısı yapılmış, özgür basının demokrasi ve insan hakları açısından taşıdığı hayati öneme dikkat çekilmişti. Bu bildiri, medyada bağımsızlık ve çoğulculuk ilkeleri açısından bir mihenk taşı olarak kabul ediliyor.

Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünin 180 ülkeyi kapsayan listesinde Türkiye 157'nci sırada yer alıyor. Dünyada en fazla gazetecinin hapiste bulunduğu ülke konumunu koruyan Türkiye, basın kuruluşları tarafından "Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi" olarak anılıyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası verilerine göre Türkiye'de toplam 142 gazeteci ve medya çalışanı cezaevinde bulunuyor. Çok sayıda gazeteci, haklarında açılan soruşturma ve davalar eşliğinde mesleğini sürdürmeye çalışıyor.

Peki, Türkiye'de gazetecilik yapmak nasıl bir deneyim? Yaşadıkları güçlükler, özlem ve hayalleri, hayal kırıklıkları neler, gazeteci olmak isteyen gençlere ne salık veriyorlar?

Türk basınının deneyimli isimleri "mesleki ruh halleri"ni DW Türkçe ile paylaştı:

Barış Pehlivan- Odatv Genel Yayın Yönetmeni

Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış PehlivanFotoğraf: DHA/C. Erok

"Gazeteci mi olmak istiyorsun Türkiye'de?
Bir kelimen, tanımadığın milyonlarca insanın hayatını değiştirebilir. Gün gelir, onlar için gerçeğin paltosunu giyip rüzgâra karşı yalnız yürümeyi göze alırsın. Bedeli vardır, ustalarının başına gelenleri mıh gibi aklında tutarsın. Zira, o rüzgâr ki, çok serttir; sabahın 5’inde kapını da açar, eline kelepçeyi de takar, bir çukura da savurur seni. Duymuşsundur; eşin duldur. Ama o çukura en çok da o elini uzatır, çıkarsın. Seçim senin, giyersen yeniden paltonu, gün gelir rüzgârın yönünü değiştirirsin. Yazdığın haber, söylediğin söz, imzaladığın kitap yön olur bu topraklara.
Demem o ki… Türkiye’de gazeteci olmak bir insanın başına gelebilecek en uçları deneyimleme ihtimalidir.  
İstiyorsan; bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, gerçeği kurtarmaktır." 

Aydın Engin-T24 yazarı

T24 yazarı Aydın EnginFotoğraf: privat

Meslek hayatımın en mutlu iş günü; Cumhuriyet'in Yazı işleri Müdürlüğü'nden, yani hiç sevmediğim bir masa başı görevden gönüllü olarak istifa edip yeniden haberciliğe döndüğüm gündü. Mart 1996'ydı.

Meslek hayatımın en büyük hayal kırıklığı; Afganistan'da iç savaş günleriydi (Ocak 1980). Bir Avrupa televizyon kanalı adam başı 10 dolar ödeyerek Kabil kentinin birkaç kilometre açığında, kayalık bir bölgede Kızılordu'ya karşı savaşan(!) kahraman mücahitleri gösteren sahte bir haber çekimi yaptı. Ben de bu sahte haber üstüne "Medyanın karanlık yüzü" başlıklı bir haber yaptım. Ancak ne telefon, ne telgraf vardı. Haberi İstanbul'a iletemedim. Afganistan'dan dönünce haber yaparım diye düşündüm. Döndüğüm gün tutuklandım ve bir askeri cezaevine atıldım. Haber elimde patladı...

Mesleğime dair hayallerim:  Artık yaşlı (78) bir gazeteciyim. Üstelik 7,5 yıla mahkum edildim. Hayal kurmuyorum.

Önünüzdeki en büyük hedef:  Yoruldum. Sahici bir emekli hayatı istiyorum ama bu meslekte kolay değil...

Gazeteci olmak isteyen gençlere öğütlerim: İster yazılı, ister görsel medyada çalışsınlar, mesleğin kilidi dili iyi kullanmak ve tadını çıkartmak ve tadını çıkarttırmaktır. Bunu asla unutmasınlar...

Meslek hayatımın en zor deneyimi: DW'nin 10 bin vuruşla ancak cevaplanabilecek anketini "en çok" 1.000 vuruşla cevaplamak.

Çiğdem Toker – Sözcü gazetesi yazarı

Sözcü yazarı Çiğdem Toker Fotoğraf: privat

"Gazeteciliğe dair hayallerimde ilk sırayı, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü meslektaşlarımın tahliyesi alıyor. Bu hayali, ifade özgürlüğü alanına giren suçlama ve davalar dolayısıyla cezaevlerinde tutulan herkes için kuruyorum. 

İkinci hayalim, -politik ya da sermaye kaynaklı olması fark etmiyor- güç sahiplerine soru sormanın cesaret gerektiren bir iş olmaktan çıkması. Gazetecilerin "şunu sorarsam akreditasyonum iptal edilir", "işsiz kalırım" kaygılarının bitmesi.

Üçüncü hayalim, işsiz gazetecileri kapsayacak yeni medya kuruluşları ve oluşumların kurulması.

Dördüncü hayalim, iktidarın sunduğu imkanlarla var olan ve bağımsız gazetecileri hedef gösteren medya kuruluşlarının son beş yıllık bilançolarını ve mali kaynaklarını açıklaması.

Mesleğe yeni başlayan, başlayacak gençlere söylemek istediğim ilk şey, gazeteciliğin gücünün ve iktidarı elinde tutanlara soru sorulabildiği zaman bir sonuç ürettiğinin hatırdan çıkarılmaması gerektiğidir.

Eğer bu temel gerek yerine getirilemiyorsa gazeteci olmak şart değil. Şu anda bir hayal gibi görünse de gazetecilik ancak güç odaklarından bağımsız yapılabildiği ölçüde asıl amacı olan hakikate yaklaşır."

Celal Başlangıç Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni

Artı Gerçek Genel Yayın Yönetmeni Celal BaşlangıçFotoğraf: Privat

"Avrupa’da davetli olduğum bir panel yeni bitmişti. Tam kalkarken 30’lu yaşlarda bir genç, "Babamın hayatını kurtarmıştınız" diye elini uzattı.

"Nasıl yani" diye baktım, anlattı:

"1990’lardı. Ben sekiz yaşındaydım. Köyümüz ablukaya alınmıştı. Evimizi terk etmeye zorluyorlardı. 'Köyü yakacağız' diyorlardı. Babamla birkaç arkadaşını gözaltına almışlardı. Bizim eve gelmiştiniz birkaç kişiyle. Ertesi gün babamların gözaltında olduğunu, işkence gördüğünü yazmıştınız. Daha gazete bizim köye gelmemişti ama sonradan öğrendik ki Diyarbakır’da görmüşler gazeteyi, Olağanüstü Hal’den aramışlar 'serbest bırakın' diye. O günlerde bizim oralarda jandarmaya düşenler faili meçhul oluyordu. Sizin sayenizde babam eve dönmüştü."

"Yok canım rast gelmiş işte" dedim büyük bir mahcubiyetle.

Ama içimdeki ses "İyi ki o köye gitmişim, ne mutlu ki bana gazetecilik yapıyorum" diye bağırıyordu.

Ülkeler çağdaş demokrasiden uzaklaştıkça gazetecilik yapma koşulları zorlaşıyor, gazetecilik konuları sertleşiyor.

Ama hangi coğrafyada yaparsak yapalım; sessizlerin sesi, kimsesizlerin kimsesi olmaksa; halkın gerçekleri öğrenme ve haber alma hakkına katkı sunmaksa, iktidar odaklarını daha şeffaf olmaya zorlamak, güç sahiplerine karşı güçsüzlerin gücü olmaksa; savaşa karşı barışı, zalime karşı mazlumu savunmaksa; yani sonuçta hayattan, insandan ve gerçekten yana olmaksa yaşasın gazetecilik!"

DW/BK,GA

© Deutsche Welle Türkçe

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik

Bu konuda daha fazla içerik

Daha fazla içerik göster