1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'deki Uygurlar nasıl baskı görüyor?

30 Nisan 2025

DW Türkçe ile ICIJ'nin ortak araştırmasına göre Çin, ülkeden kaçan Uygurları birbirleri hakkında ajanlık yapmaya zorluyor. Bu örneklerden bazıları da Türkiye'de yaşandı.

Türkiye'de yaşayan bir grup Uygur Çin'i protesto ediyor
Türkiye'de yaşayan bir grup Uygur Çin'i protesto ediyor Fotoğraf: Khalil Hamra/AP Photo/picture alliance/dpa

Geçen yıl Şubat ayında Türkiye'nin bitmek bilmeyen siyasi gündeminin ortasında çok da fazla kimsenin dikkati çekmeyen bir haber ajanslara düştü. İstanbul'da Çin Halk Cumhuriyeti'ne ajanlık faaliyeti yaptığı düşünülen yedi Uygur tutuklandı.

Bu yedi kişi arasında Uygur bir tekstil tüccarı olan Sadık (Shadeke Maımaıtıaızazı) öne çıkıyordu. Öyle ki polise verdiği ifadede Çin Devlet Güvenlik Bakanlığı görevlisi ve Çin Komünist Partisi Kargılık Başkan Yardımcısı Li ve Çin Kamu Güvenliği Bakanlığı görevlisi "Alimcan" kod adlı ajanlarla görüşmeler yaptığını kabul ediyordu. Sadık'ın Pekin tarafından 20 yıldır aranan Müslüman Uygur aktivist Abdulkadir Yapcan ve İstanbul'daki diğer Uygurlar hakkında casusluk yapması için Çinli yetkililerden 100 bin doların üzerinde ödeme aldığı da öne sürüldü. Yetkililerin tüccara Yapcan'ı yakından izlemenin bir yolu olarak Yapcan'ın ikametgahının yakınında satın almak için bir ev aramasını söylediği iddiası da dosyada yer aldı.

Mart başında görülen duruşmada bir yıldan fazla hapis yatan altı Uygur serbest kalırken Sadık 12 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırıldı ve dosyası bir üst mahkemeye taşındı.

Türkiye'de Çin ajanlarının faaliyet göstermesi sıradan vatandaşlar için şaşırtıcı olsa da ülkelerindeki ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle çareyi yurt dışına kaçmakta bulan Müslüman Uygur topluluğu için istihbarat kapasiteli Çin görevlileri tarafından bulunup iktidardaki Çin Komünist Partisi'nin üst düzey yetkililerine rapor vermeye zorlanmak hayatlarının bir parçası.

Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu'nun (ICIJ) DW Türkçe ile ortaklaşa yürüttüğü "China Targets" (Çin Hedefleri) araştırması kapsamında incelediği belgeler, bunun resmi olarak belirlenen bir stratejiye dayandığını gösteriyor. Gazetecilerin incelediği 2004 tarihli polis akademisi ders kitabı ve 2013 tarihli Çin iç güvenlik yönergelerine göre Çin'in Uygurlar da dahil muhalifleri gözetimi sınırları aşıyor. Bunun için belirlenen yöntemler arasında "aile bağlarının duygusal etkisi" adıyla muhaliflerin yakınlarının duygusal baskı aracı olarak kullanılması da öneriliyor.

Fotoğraf: ICIJ

Sadık için de tam olarak öyle oldu.

DW Türkçe hem Sadık'ın avukatı ve bir yakını hem de ajanlık faaliyetine konu olan Abdülkadir Yapcan ile görüştü. Bu görüşmeler iki Uygur'un topluluk içerisinde birbirini tanıdığını gösterirken Yapcan, Sadık'a yöneltilen ajanlık suçlamasını çok da önemsemedi. "Ailesi üzerinden tehdit edilmiştir" dedi.

Çin iddiaları reddediyor

Çin ise sınır ötesi baskı iddialarını "asılsız" ve "birkaç ülke ve kuruluş tarafından Çin'i karalamak amacıyla uydurulmuş" diyerek reddediyor. Çin'in Washington D.C.'deki büyükelçiliği sözcüsü Liu Pengyu, ICIJ'e verdiği yazılı açıklamada "sözde muhalifleri ve yurtdışındaki Çinlileri hedef almak için sınır ötesine uzanmak diye bir şey söz konusu değildir" dedi.

Hak savunucuları ve araştırmacılara göre Çin hükümeti, terörizm ve dini aşırılıkla mücadele bahanesiyle 1 milyondan fazla Uygur'un toplu olarak hapsedilmesi, zorla çalıştırma ve diğer suistimaller de dahil olmak üzere binlerce insan hakları ihlali gerçekleştirdi.

Sadık da bu nedenle ülkesini terk eden ve Türkiye'de yaşadığı bilinen yaklaşık 50 bin Uygur'dan biri.

Sadık, Sincan'ın Kargılık ilçesinde doğdu. Tekstil ticaretiyle uğraşıyordu ve 2003'ten itibaren Türkiye'yi sık sık ziyaret ediyordu. Ancak Çin, Kargılık'ta Türk ürünlerini yasaklayınca yaptığı yatırımlar kayboldu. Bu nedenle 2017 senesi itibariyle tamamen Türkiye'de yaşamaya başladı. Göçmenlerin yoğun olarak yaşadığı Fatih ilçesine yerleşti.

Beş çocuğunun ikisi Türkiye'de, üçü Çin'de bulunuyor. Şu an 61 yaşında.

"Bize çalışırsan kurtulursun"

Geçen yıl İstanbul Fatih'de Çin'e ajanlık yaptığı iddiasıyla gözaltına alındı. Polise verdiği ifadede, Kargılık'tan polis olarak tanıdığı "Alimcan" kod adlı istihbarat görevlisinin akrabaları ve sevdikleri üzerinden tehditleri sonucu onunla buluşmak için Hong Kong'a gittiğini, ancak Hong Kong'da iki Çinli polisin onu Kargılık'a götürdüğünü ve burada başına çuval geçirilerek işkence gördüğünü, 15 gün gözaltında tutulduğunu anlattı.

"15 günün ardından Alimcan ve Çin uyruklu Le isimli şahıs yanıma geldi. Alimcan, 'Çin çok büyük bir ülke bize çalışırsan kurtulursun. Yoksa seni ve sevdiğin herkesi yok ederiz' dedi. Hakkımda tutuklama kararı olduğunu ancak tekliflerini kabul edersem tekrar Türkiye'ye gidebileceğimi ve Kargılık'taki sevdiklerime zarar vermeyeceğini söyledi" dedi.

DW Türkçe'ye konuşan Sadık'ın avukatı Fatih Davut Ejder de Çinli yetkililerin, Sadık'ın Doğu Türkistan'da bulunan kızlarıyla alakalı çok nahoş ifadeler kullandığını, Sadık'ın onlardan kurtulmak için tekliflerini kabul ettiğini aktardı. Yine de kamuya açık kaynaklar dışında bir bilgi paylaşmadığını belirtti.

"İddianameye göre sadece kamuya açık Facebook grupları veyahut Free Radio Asya gibi haber kanalı ve World Uyghur Congres (Dünya Uygur Kongresi) gibi kurumların sosyal medya hesaplarından alınan haberleri ve görsel içerikleri paylaşmış."

"Ruh sağlığı ciddi derecede bozuldu"

Ejder'e göre, Sadık'ın Yapcan'ı gözetlediğine dair de dosyada hiçbir somut delil bulunmuyor. "Bunun dosyaya nasıl girdiğini bilmiyoruz. Depremden korkuyor. Fatih çok dayanıksız. Yapcan'ın yaşadığı ilçeyi de depreme dayanıklı olduğunu düşündüğü için seçiyor."

Olayda tamamen bir tehdit unsuru olduğunu belirten Ejder, ekliyor:

"Yani diyor ki bunu yapmak zorundasın ve ben sana para vereceğim bunun için. Ama şimdi zaten hukuka aykırı bir eylemin hukuka aykırı bir yargılaması var. Çünkü burada ne aktarıldığına dair, bu aktarılan şeyin devletin hangi materyaline zarar verdiğine dair dosyada herhangi bir kanıt yok."

Sadık, cezaevinde de tek kişilik hücrede tutuluyor. "Yalnız kalması, psikolojisini daha da kötü etkiledi" diyen yakını, Sadık'ın ruh sağlığının ciddi şekilde bozulduğunu söyledi.

Öte yandan Sadık, gözaltına alınmadan 20 gün önce kaçırılarak işkence gördüğünü ve kötü muameleye maruz kaldığını belirterek suç duyurusunda bulundu. Avukat Ejder, "Sadık gözaltındayken hem fiziksel hem de psikolojik işkenceye uğradı. İlk anda korktuğu için bunu açıkça dile getiremedi" dedi. İşkenceye ilişkin raporlar mahkemeye sunulsa da dosyada henüz Sadık lehine bir karar çıkmadı.

Uygur aktivistlere karşı kırmızı bülten

Çin hükümeti iç hükümet belgelerinin de gösterdiği üzere, Uygur aktivistlerine karşı özel bir gayret gösterdi. Onları ayrılıkçı bir hareketi desteklemekle ve bazı durumlarda terör eylemleriyle suçluyor. Kilit isim olarak belirlediği Uygur aktivistlere karşı Interpol'ün kırmızı bülten mekanizmasını da kullanıyor.

Casusluk iddiasına konu olan Abdülkadir Yapcan da bu isimlerden biri.

Türkiye'de yaşayan Uygur Abdulkadir Yapcan Fotoğraf: Pelin Ünker/DW

Türkiye ile Çin ile arasındaki suçluların iadesi anlaşması Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mayıs 2017'deki Çin ziyareti sırasında imzalandı. Ancak Çin Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi tarafından onaylanan anlaşma, Türkiye'de 2019'da Erdoğan tarafından meclise gönderilse de genel kurulda görüşülmedi. Türkiye şimdiye dek Çin'e kimseyi iade etmedi.

Türkiye'de yaşayan Abdülkadir Yapcan, Çin'in baskı kampanyasının en bilinen hedeflerinden biri.

Hem Türkistan hem Türkiye'de hapsedildi

Şu anda 66 yaşında olan Abdülkadir Yapcan, adını doğduğu Yapcan kasabasından alıyor. Çin işgalindeki Doğu Türkistan'daki hapishanelerde toplam 9 sene kaldı, işkence gördü. 2001 yılından bu yana ise İstanbul'da yaşıyor.

Çin, Interpol'den Yapcan hakkında kırmızı bülten çıkarmasını ilk kez 2003 yılında, hükümetin kendisini ve diğer 10 Uygur'u terörizm ve diğer suçlarla itham ettiği ve Yapcan'ın bu suçlamaları şiddetle reddettiği dönemde talep etti:

"Ben sadece kimliğim için mücadele ettim. Elime silah almadım, kimseye zarar vermedim."

Yapcan kırmızı bülten kararını öğrendiğinde Türkiye'deydi, 2007'de ise Birleşmiş Milletler'den (BM) uluslararası koruma hakkı kazandı. Başvuru süreci sırasında BM yetkilileriyle yaptığı görüşmede kırmızı bülten konusundan da bahsedildiğini söylüyor:

"Ancak BM yetkilileri kırmızı bültene rağmen beni kabul etti. Gerçekten suçlu olduğuma inansalar etmezlerdi."

Çin Türkiye'ye nota verdi

Çin Halk Cumhuriyeti, ülkenin Terörle Mücadele Yüksek Komiseri'nin 6-8 Haziran 2016 tarihlerinde yapacağı ziyaret öncesinde aralarında Yapcan'ın da yer aldığı 17 kişinin iadesi için Türkiye'ye nota verdi. Bunun sonucu Türkiye iade sürecini başlattı ve Yapcan'ın Çin'e iadesi istemiyle kamu davası açıldı.

Yapcan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Pekin'deki G-20 zirvesine giderken Çin'in terörizm suçlamasıyla yaklaşık 2 yıl karakol, geri gönderme merkezi ve cezaevinde kaldıktan sonra adli kontrol kararıyla tahliye edildiğini anlatıyor. Ancak suçlamalar delile dayanmadığı için kamu davasından da bir sonuç çıkmadı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi Fotoğraf: Murat Cetinmuhurdar/PPO/Handout via REUTERS

Yapcan, Çin'e iade edilmesi tehlikesine karşı 2016'da Anayasa Mahkemesi'nden (AYM)tedbir talebinde de bulunmuştu. AYM, Çin'in Yapcan'ın iadesi kararını 2019'da siyasi olduğu gerekçesiyle reddetti. Kamu davasının görüldüğü İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi ise 2021 yılında Yapcan hakkındaki adli kontrol kararını kaldırdı. Yine de Yapcan, dosyanın halen açık olduğunu, bir üst mahkemenin kararını beklediğini aktarıyor. Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de Yapcan'ın Türkiye dışına gönderilmemesi doğrultusunda 2017'de aldığı bir tedbir kararı bulunuyor.

"Çin açsın kapılarını kim yalancı herkes görsün"

"Bugün Çin herkese 'suçlu' diyor. Bütün Doğu Türkistanlılar, annenin karnındaki bebek bile suçlu" diyen Yapcan, diğer yandan insan hakları ve demokrasinin olmadığı, hukukun işlemediği bir yapıda Çin'in zulüm gören Uygurlara silahlı mücadeleden başka bir şans bırakmadığı görüşünü paylaşıyor.

Yapcan, "Biz yalancıysak Çin gerçekleri söylüyorsa o zaman açsın kapılarını bütün dünya görsün. Aç kapıyı, aç kapıyı, aç. Biz yalancı olalım. Sen gerçekçi ol. Ama yasak" diyor.

Yapcan hakkındaki kırmızı bülten kararının devam edip etmediği ise belirsiz. Interpol, ICIJ'e verdiği resmi yanıtta kırmızı bültenin halen aktif olup olmadığı sorusunu yanıtsız bıraktı.

Gözaltında kırmızı bülteni öğrendi

Yaklaşık 11 yıldır Türkiye'de yaşayan E. de Çin'in talebiyle hakkında kırmızı bülten çıkarılan Uygurlardan biri.

Çin'in Sincan bölgesinde doğdu. Genç yaşta, Doğu Türkistan'daki gelişmeleri dış dünyaya aktaran bir bilgi ağının içinde yer aldı. 2013 yılında, arkadaşlarından biri Çin polisi tarafından yakalandı. Bunun üzerine 2014'te eşiyle birlikte Türkiye'ye geldi.

İlk başta ailesiyle irtibatı devam ediyordu. Ancak 2017'den sonra tamamen kesildi. "Annemin ölüm haberini ancak iki yıl sonra alabildim. Kardeşlerim yıllarca kampta yattı. Bir akrabam sadece yurtdışına çıkmak istedi diye 30 sene ceza aldı. Öldü mü kaldı mı bilmiyoruz" diyor.

E., Türkiye'ye geldikten dört yıl sonra ikamet süresi dolduğu için gözaltına alındı.

"Önce Erzurum'a götürdüler, sonra Aydın'a. Toplam bir sene kaldım."

Çin'in hakkındaki iade talebini de bu süreçte öğrendi. "İademi 2015'te istemişler ama gizli, o zaman dava açmamışlar. 2018'de dava açtılar."

Hakkında açılan dava 2024 yılında sonuçlandı. Mahkeme Çin'in iade talebini reddetti. Öte yandan hakkındaki kırmızı bülten de birkaç ay önce kaldırıldı. ICIJ'nin analizine göre, 2021 yılında CCF, Interpol sisteminden kurallara aykırı olduğu gerekçesiyle yaklaşık 300 kırmızı bülteni kaldırmıştı.

"Hiç güvende hissetmiyorum ama alıştım"

"Çin'de biraz okumuş, ilim öğrenmiş, yazı yazmış herkese 'terörist' dediler. Öğretmenler, profesörler, herkes" diyen E., Türkiye'de ise iki senelik geçici insani ikamet belgeleriyle yaşamını sürdürüyor. Belgesinin süresi dolduğunda her seferinde geri gönderme merkezine götürülüyor.

Çin ve Türkiye arasındaki ekonomik bağların son yıllarda arttığı biliniyor. Artan ilişkiler, Uygur meselesinin gündemden düşüp düşmediği sorusunu gündeme getiriyor. Türkiye'de Çin yapımı olan Xiaomi ve Huawai cep telefonları, Chery marka araçlar çok daha görünür hale geldi. Ülke Türkiye'de hem medyada hem de bankacılık sektöründe aktif. Çin, Manisa'da bir milyar dolar yatırımla yıllık 150 bin araç elektrikli araç üreteceği BYD fabrikası da kuruyor.

E., Türkiye'de kendini tam güvende hissedip hissetmediği sorusuna şöyle yanıt veriyor:

"Hiç güvende hissetmiyorum ama alıştım. Artık böyle."

Dört çocuğu var. Hepsi okulda okuyor. Vatandaşlık için yaptığı başvurudan da sonuç alamamış:

"Üç sene önce çocuklarım için vatandaşlık başvurusu yaptım. Daha yeni ret kararı geldi. Ben çalışma iznim olmasa da her yerde iş buluyorum. Çocuklara versin yeter, dedim.  O da olmadı."

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?