1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'nin tehdit algıları

27 Nisan 2017

Ortadoğu uzmanı Erkmen, Türkiye’nin Kuzey Irak ve Suriye’de PKK ve YPG hedeflerine gerçekleştirdiği operasyonu değerlendiriyor.

Türkische Panzer in Syrien
Fotoğraf: Reuters/U. Bektas

Türkiye, Irak ve Suriye’de PKK’nın güçlenmesinden algıladığı tehdidin sürekli olarak altını çiziyor. Bu tehdidin temelde iki boyutu var: Birinci boyut, örgütün Türkiye’ye yönelik terör eylemleriyle ilişkili. Her ne kadar Batı’da YPG ile PKK’yı birbirinden ayırma eğilimi varsa da, Türkiye iki örgütü aynı örgütün farklı isimlerle adlandırılması olarak kabul ediyor. Bu nedenle, PKK'yla mücadelede son dönemde Kuzey Irak’ı da kapsayacak şekilde genişleyen operasyonların eninde sonunda Suriye’ye yansıyacağı bekleniyordu. Bu bağlamda değerlendirildiğinde operasyonun bir boyutu Türkiye’nin kendi toprakları içinde yürüttüğü terörle mücadele operasyonlarının sınır ötesine doğru genişlemesi olarak değerlendirilebilir.

İkinci boyutu ise Suriye’de yaşanan gelişmeler. Musul’dan sonra Rakka’ya yönelik operasyonun sürmesi IŞİD sonrası dönem için yeni tehditler ve fırsatlar sunuyor. Türkiye, YPG ile ABD arasındaki ilişkinin kısa süreli ve IŞİD'le mücadeleyle sınırlı olduğunu düşünmüyor. Suriye’nin kuzeyinde IŞİD sonrası dönemde genişleyen topraklara sahip PYD kontrolündeki bir oluşumu ise uzun vadeli bir stratejik tehdit olarak algılıyor.

Serhat ErkmenFotoğraf: privat

ABD YPG ile işbirliğini tercih etti

Fırat Kalkanı Operasyonu’nun en önemli nedenlerinden birisinin PYD kontrolündeki bölgelerin birleştirilmesinin engellenmesi olduğu unutulmamalı. Türkiye, Fırat Kalkanı’yla PYD’nin kontrolündeki bölgelerin birleşmesini engelledi, fakat PYD’nin kontrolündeki stratejik bölgelerin başta Menbic olmak üzere boşaltılmasını sağlayamadı. Bu konuda Obama döneminde umudunu kesen Türkiye, Başkan Trump ile birlikte sürecin değişeceğini düşünüyordu. Fakat, Trump’un işbaşına gelmesinden sonra ABD’nin YPG’yle ilişkisi azalmadı, tersine genişledi ve derinleşti. Ayrıca, Türkiye, ABD’ye defalarca Rakka Operasyonu için işbirliği teklif ederken, ABD, YPG ile işbirliğini tercih etti. Tüm bunlar, Türkiye’nin YPG’den algıladığı tehdidin sadece Türkiye’nin içinde PKK’nın yarattığı terörün ötesine geçmesine neden oldu. Bu bağlamda bakıldığında harekat, sadece Türkiye’nin terörle mücadelesi sürecindeki iç ihtiyaçları bağlamında değil, Suriye ve Irak’ta IŞİD sonrası döneme ilişkin yeni tehdit algıları değerlendirilmeli.

Çatışmalar yayılabilir

Operasyon sonrası ilk tepkiler ve bu tepkilerin sahaya yansıması, bu operasyonun askeri, siyasi ve diplomatik olarak sonuç doğuracağını gösteriyor. Bir kere, harekatın hemen ardından Suriye’nin kuzeyinde başka bölgelerde küçük çaplı çatışmalar görüldü. Tel Rifat, Marenaz ve Afrin’de irili ufaklı çatışmalar çıktı. Hatta, YPG, Türkiye topraklarına Suriye’den havan saldırıları yaptı. Bu çatışmalar hala küçük çaplı olsa da sınır hattında geniş bir alana yayılma eğilimi gösteriyor. Bu örneklerin çoğalması, süresinin uzaması ve karşılıklı atışların ciddi can kaybına yol açması yeni bir tırmanmaya ve farklı türden bir çatışmaya dönüşebilir.

PYD'nin siyasi hamlesi

İkinci not, bölgedeki önemli aktörlerin tepkilerine yönelik. PYD’nin ilk tepkisi şaşkınlık, ikinci tepkisi ise durumu lehine çevirmek üzere bir siyasi hamle oldu. Şaşkınlığın nedeni, daha önce de Türkiye’den küçük çaplı operasyonlar gelmesine rağmen bu denli bir harekatı beklememesiydi. ABD’nin kendisine sağladığı siyasi korumanın askeri korumaya da dönüşeceği beklentisi yoğundu. Bu nedenle, ilk etapta Salih Müslim, bu büyüklükte bir operasyonu beklemediklerini açıkladı. Fakat kısa süre içinde, ABD’nin verdiği tepkinin de etkisiyle PYD süreci “IŞİDle mücadelenin sürmesini istiyorsanız bu tür operasyonları engelleyin. Yoksa biz yokuz” söylemine sürüklemeye başladı.

ABD kızgın

ABD’nin tepkisi ise kızgınlık olarak nitelenebilir. ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı’ndan gelen açıklamalar operasyonu kabul etmediklerine ve IŞİD'le mücadeleye zarar verdiğine dair. Fakat burada çelişkili bir durum söz konusu. ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü 8 Mart’ta PKK’nın Sincar’da bulunmaması gerektiğini açıklarken bugün PKK’yı bölgede hedef alan bir operasyonu IŞİD’le mücadeleye zarar veriyor diye eleştiriyor. Belki de bu süreci en zorlu yaşayacak aktör ABD olabilir. Bir yanda Suriye’de vazgeçmek istemediği YPG diğer yanda müttefiki Türkiye bulunan ABD, bu süreci çatışmaya dönüşmeden idare edebileceğini düşünüyordu. Bu operasyon, ABD'nin sadece uzlaşı çağrısı yaparak Suriye’de olabilecek bir gerginliği engelleyemeyeceğini gösterdi.

Kuzey Iraklı Kürtler arasında bölünme

Üçüncü not ise Kuzey Irak’taki duruma dair. Kuzey Irak’ta Kürt partileri arasındaki siyasi makas her geçen gün açılıyor. Operasyondan sonra KDP dışındaki tüm partiler operasyonu kınarken, KDP operasyonun PKK’nın bölgedeki varlığı yüzünden olduğunu savundu. Bunu bir kenara not etmek faydalı olabilir. Siyasi dengelerin hayli hassas olduğu Kuzey Irak’ta PKK’ya sempati duyan partiler Türkiye ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkiyi ateşe atmak isteyecek kadar ileri gidebilir mi? Bu sorunun yanıtı bölgedeki dengeler açısından önemli.

Operasyon sadece içerdiği askeri hedefler ve yürütülen bölge açısından değil aynı zamanda tetiklediği ya da tetiklemediği süreçler açısından da önemli görünüyor. Bu nedenle 25 Nisan tarihini sınırlı hedeflere yönelik bir askeri harekatın ötesinde IŞİD sonrası olası ittifaklar üzerinden okumak daha sağlıklı olabilir.

© Deutsche Welle Türkçe

Serhat Erkmen

Doç. Dr. Serhat Erkmen Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta.

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik