'Telekulak' zora soktu
7 Temmuz 2013 Avrupa Birliği Komisyonu, ABD ile imzalanması planlanan serbest ticaret anlaşmasına güven ve umutla yaklaşıyor. Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso, AB Gayrisafi Yurtiçi Hasılası'nın bu sayede binde 5 oranında artacağını savunuyor: “Dünyanın iki büyük ekonomik gücü arasındaki ilişkiler gelecekte yapılacak pazarlıklar, dengeleri kökten değiştirecek. Birlikte, dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesini oluşturacağız. Anlaşmanın kabul edilip yürürlüğe girmesi Gayrisafi Yurtiçi Hâsılamızın binde 5 oranında artması anlamına gelecek ki bu da 10 milyarlarca euro ve binlerce yeni iş imkânı demek.”
Komisyon'un ticaretten sorumlu üyesi Karel de Gucht da yeni pazarlar açılacağı için uzun dönemde serbest ticaret bölgesinden kâr ve verimlilik artışı beklenebileceğini, kısa dönemde ise korumacılık azalacağı için ekonomiye daha fazla güven duyulacağını kaydetti. Özellikle Alman ekonomisinin bu gelişmelerden olumlu etkilenmesi bekleniyor.
Gıda ve veri güvenliği ne olacak?
Ekonomik açıdan bakıldığında, tüm göstergeler böyle bir anlaşma imzalanmasının her iki taraf için de kazançlı olacağı yönünde. Fakat tüketici koruma dernekleri ve Yeşiller anlaşmaya kuşkulu yaklaşıyor. Fransız Yeşilleri'nden Yannick Yadot, olası ithalat düzenlemelerine karşı uyarıda bulunarak, ‘genetiği değiştirilmiş gıda ürünleri, hormonlu ve klorla dezenfekte edilmiş etler istemiyoruz' sözleriyle eleştirilerini dile getiriyor. Gıda güvenliği, müzakereleri zora sokan konuların başında geliyor. Ancak bir diğer konu da yine güvenlikle ilgili olmakla birlikte, son günlerde ilişkilerin gerilmesine neden olan veri güvenliği. Avrupa Parlamentosu Sosyalist Grup Başkanı Hannes Swoboda, ABD istihbarat kurumlarının Avrupalıların da kişisel verilerinin izlediğinin ortaya çıkması üzerine şu açıklamayı yaptı: “Verilerimizin güvende olduğuna dair garanti verilmesini istiyoruz. Veri güvenliği önemli bir unsur ve ABD ile imzalanacak bir anlaşma yüzünden bundan feragat edilmesini göze alamayız.”
Kültür-sanata dair endişeler
Sanatçılar, oyuncular, sinema sektörü çalışanları ise kültürün serbest ticaret anlaşmasına konu edilmesine karşı çıkıyor. Zira özellikle Fransa'da, kültür –sanat alanının devlet teşvikinden yoksun bırakılması halinde, Hollywood'un piyasayı ele geçirebileceği endişesi hâkim. Fransız hükümeti, kültürle ilgili konuların anlaşmadan muaf tutulmasını istemiş ve veto tehdidinde bulunmuştu. Avrupa Parlamentosu'nun müzakerelerde görevli Raportörü Vital Moreira kimsenin Avrupa kültürünün yok olacağı endişesi taşımaması gerektiğini vurguluyor: “Kültürel çeşitlilik müzakereye açık bir konu değil. Bu anayasamızda yer alıyor, Avrupa Birliği Antlaşması'nın 3. maddesi bu konuyu içeriyor. Kültürel çeşitliliği göz önünde bulundurmayarak hazırlanan anlaşmalar tabii ki anayasamıza aykırı olur ve bu tür anlaşmalar mahkemeye intikal eder.”
Çin'e mesaj mı?
Uzmanlar Amerikalıların da taviz vermeye hazır olmadığı alanlar olduğuna dikkat çekiyor. Müzakerelerin sonuna gelindiğinde, görsel alanın, mali hizmetlerin ve liman çalışmalarının anlaşmadan muaf tutulması bekleniyor. Peki, bu tür sınırlamalar içeren kıtalararası bir serbest ticaret bölgesinin ne gibi faydaları olabilir? Uzmanlara göre en iyi ihtimalle ‘transatlantik ortak pazarı' oluşabilir. Ancak gerçekçi olarak bakıldığında, anlaşmanın sanayi mallarına uygulanan ithalat vergisinin azaltılması ya da tamamen kaldırılması, bazı teknik standartların getirilmesi ve bankacılık sektöründe ortak kurallar benimsenmesi gibi getirileri olabileceği ifade ediliyor. Fakat bu anlaşmanın, Çin'e gönderilmiş ‘biz hâlâ önemliyiz' mesajı olabileceğinin de altı çiziliyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Christoph Hasselbach / Başak Özay
Editör: Nihat Halıcı