1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TSK’nın harekatı sınırlı kalmalı

Baha Güngör22 Şubat 2008

Türk Ordusu, TBMM’den aldığı kara harekatı yetkisiyle Irak’ın kuzeyine girdi. DW’den Baha Güngör, yorumunda, operasyonun kısa süreli ve sınırlı olmasının Türkiye – AB ilişkileri açısından da önem taşıdığını vurguluyor.

Baha Güngör
Baha Güngör

PKK 24 yıldır Türk topraklarında bağımsız devlet kurmak için mücadele ediyor. Terör eylemleri ve PKK’yi hedef alan operasyonlar şimdiye kadar 40 bin dolayında can aldı. Yüzbinlerce kişi yaralandı, milyonlarca bölge sakini kaçmaya zorlandı. Kürt bölücülerle mücadeleye devlet şimdiye kadar on milyarlarca dolar harcadı. Bu manzara karşısında akla, ‘bu kadar maddi ve manevi zaiyat yerine başka bir yol izlenemez miydi?’ sorusu geliyor.


Çözüm bulunamayan Kürt meselesi onyıllardır sadece Türkiye’nin iç politikasına yük olmuyor ama aynı zamanda Türkiye’nin askeri müttefikleri ve 1987 yılında tam üyelik başvurusunda bulunduğu AB ile ilişkilerini de zorluyor. Türkiye bu kez de protesto ve eleştirilere aldırmayacak ve ve sert tepki göstermekten vazgeçmeyecek.

İç politik nedenlerden dolayı Erdoğan hükümetine kara harekatını onaylamaktan başka çare kalmamıştı. Halkın öfkesi burnundaydı. PKK örgütüyle mücadelede can veren her askerin cenaze töreninde siyasi sorumlular eleştiri okuna tutuluyor hatta tartaklanıyordu. Bu bakımdan halkın askeri harekata tam destek vermemesi mümkün değildi.

ABD Türkiye’nin kapsamlı sınır ötesi operasyon düzenlemesini önlemeye ve Irak’taki genel istikrarsızlıktan fazla etkilenmeyen kuzeydeki Kürt bölgesini çatışmadan korumaya çalışıyordu. Bu nedenle PKK mevzilerinin koordinatlarını Türkiye’ye vermiş ve gece bombardımanlarını mümkün kılmıştı. Washington Türk birliklerinin Irak sınırını aşmasını, ‘sınırlı askeri harekat’ addediyor.

Genelkurmay Irak’ın kuzeyindeki PKK yuvalarının tahribinden sonra yurda çekilineceğini ve bölgede uzun süre kalmayı planlamadığını duyurdu. Operasyonun süresi, Kuzey Irak Kürt yönetiminin, PKK’ya faaliyet alanı bırakmayacağına dair inandırıcı teminat vermesine bağlı. Çünkü Kuzey Irak Kürtleri’nin bilgisi dışında binlerce PKK’lı ne bu bölgede yuvalanabilir ne de Türkiye’ye sızıp planlı saldırı düzenleyebilir.


Umalım operasyon kısa sürsün ve zaten zedelenmiş olan Türkiye – AB ilişkilerine daha fazla zarar vermesin. Türkiye’de, düşmanına davranış şeklinin belirlenmesinde AB faktörünün gözetilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Bunda, Türkiye’nin Avrupai değer ve normlara daha fazla yaklaştırılmasına inatla direnen Avrupalılar’ın da sorumluluk payı var.

Türkler’in büyük çoğunluğu maalesef Avrupa Birliği kriterlerini artık bağlayıcı saymıyor. Ancak Türkiye’nin siyasi ve askeri yönetimleri kendilerini, Kürtler’i asimilasyona zorlamamak, aksine onların öz kültür ve dillerini korumalarını sağlamakla yükümlü saymalıdır.