1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye'deki hayat pahalılığı eylemleri ve Ukrayna krizi

8 Mart 2022

Türkiye'de hayat pahalılığı nedeniyle sokağa çıkanların sayısı artarken Ukrayna krizinin fiyatları daha da yukarı çekmesinden endişe ediliyor. Uzmanlar, yoksulluk derinleştikçe tepkilerin artabileceğine dikkat çekiyor.

Türkei | Inflation | Proteste
Fotoğraf: Tolga Ildun/ZUMA Wire/imago images

Büyüyen ekonomik sorunlarla birlikte Türkiye, son aylarda örgütlü işçi eylemlerinin yanı sıra tüketici, öğrenci, çiftçi, esnaf, emekli eylemlerine sahne oldu. Hayat pahalılığına karşı sokağa çıkanların sayısı arttı. Fatura yakanlar, kontak kapatanlar, tencere tava çalanlar, sosyal medya üzerinden örgütlenenler.

Son dönemde sokak protestoları ve eylemlerin çıkış noktası ekonomik sıkıntılar. Türkiye ekonomisinde ise kur artışlarıyla birlikte enflasyondaki hızlı yükseliş ve bunun gelirlere yansımasıyla ilgili yaşanan problemler devam ediyor. Öte yandan Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesinin ekonomide ithal ürünler üzerinden özellikle gıda alanında fiyatların daha da artacağı bir tabloyu ortaya koyuyor.

Türkiye İstatistik Kurumu'nun açıkladığı resmi verilere göre yıllık tüketici fiyatları enflasyonu Şubat ayında yüzde 54,44'e ulaştı. Bir grup akademisyenin oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise yıllık artışını yüzde 123,80 olarak ölçtü. Yine resmi verilere göre Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) yıllık yüzde 105,1 ile üç haneli rakamlara ulaştı. Maliyet enflasyonuna işaret eden bu gösterge üreticideki yüksek fiyatların gelecek aylarda tüketiciye yansıyacağını, özetle enflasyondaki yukarı yönlü seyrin süreceğini gösteriyor.

"Ekonomik sorunlar büyüyecek"

DW Türkçe'ye konuşan sosyal politika alanında çalışmalar yapan akademisyen Özgür Müftüoğlu, "Kısa zaman içinde üretim maliyetlerindeki bu artış fiyatlara yansıyacaktır. İşverenler de artan maliyetleri sınırlandırmak için emek maliyetini yani işçi ücretlerini düşürmeye çalışacaktır. Bu da emek ve sermaye arasındaki çatışmayı artıracaktır. Öte yandan Ukrayna-Rusya savaşı zaten kırılgan olan Türkiye ekonomisindeki belirsizliği daha da arttırdığını düşünürseniz, önümüzdeki dönemde sorunların çok daha büyüyeceğini söylemek kehanet olmaz" diyor.

Sosyal politika alanında çalışmalar yapan akademisyen Özgür MüftüoğluFotoğraf: Privat

Yoksulluk derinleştikçe "insanlar haklarının gasp edildiğini daha açık biçimde gördükçe" tepkilerin de artacağını belirten Müftüoğlu, bu tepkilerin amacına ulaşması için ise örgütlü ve sürekli olması gerektiğini söylüyor. "Bu da sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin ve muhalefet partilerinin yaşanan sorunları doğru tahlil edip yerinde mücadele yöntemleriyle hareket etmesine bağlı" diyen Müftüoğlu, bu konuda durumun pek iç açıcı olmadığı görüşünde. Özgür Müftüoğlu, "Sendikalar bürokratik yapılarını aşıp, devlet ve sermayeyle olan bağlarından kurtulup harekete geçmek konusunda istekli gözükmüyorlar. Muhalefet partileri ise henüz toplumun karşı karşıya olduğu yoksullaşmayı algılayabilmiş ve buna karşı alternatif politikalar üretebilmiş değil. 28 Şubat'ta mutabakat belgesini açıklayan 6'lı koalisyonun bu konuyu tamamen görmezden geliyor olması bunun en bariz örneği" diye konuşuyor.

İşçilerin önemli bir kısmının hem yoksullaştıkları hem de emeklerinin karşılığını alamadıkları için "öfkeli" olduğunu dile getiren Müftüoğlu, bu nedenle özellikle esnek, güvencesiz çalışan işçilerin, bürokratikleşmiş sendikalardan da ümidini keserek kendi örgütlenmelerini gerçekleştirdiğini ya da güvencesizleri örgütlemeyi amaçlayan Toplu İş Sözleşmesi (TİS) yetkisi olmayan sendikalarda örgütlenmeye çalıştıklarını söylüyor. Müftüoğlu, "Trendyol, Migros Esenyurt Depo'da olduğu gibi başarılı da oluyorlar. Onların başarısı diğer işçileri de cesaretlendiriyor. Ama daha önce de söylediğim gibi bu örgütlenmelerin ve mücadelenin sürekli olması gerekiyor" diyor.

Esnaftan çiftçiye herkes sokakta

Emek Çalışmaları Topluluğu'nun verilerine göre Ocak - Şubat 2022 tarihleri arasında Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde toplam 108 grev kaydedildi, bunlardan dördü kamuda, 104'ü ise özel sektörde yaşandı. Grevlerin 54'ü tümüyle işçilerin inisiyatifiyle, 26'sı ise bağımsız sendikaların desteğiyle gerçekleşti.

Emekliler, Şubat ayında düşük emekli maaşlarını ve elektrik, doğal gaz, akaryakıt fiyatlarına yapılan artışları protesto etmek için sokağa çıktılar.

Art arda gelen zamlar esnaf, çiftçi, öğrenci ve tüketicilerin protesto eylemlerine de yol açtı.

Çiftçiler artan girdi maliyetlerine karşı eylemler düzenledi, Manisa'da düzenlenen protestoda 50 traktörle konvoy oluştu.

Eylül 2021'de devlet yurtlarının kapasite yetersizliğini, fahiş kiraları ve özel yurt fiyatlarını "Barınamıyoruz" diyerek protesto eden öğrenciler geçen hafta "Barınamıyoruz, geçinemiyoruz, ödeyemiyoruz" diyerek İstanbul İstiklal Caddesi'nde fatura şeridiyle yürüdü.

Fotoğraf: Felat Bozarslan/DW

Tekel Bayiler Platformu, Şubat ayında elektrik zamları nedeniyle her gün saat 21.00-22.00 saatleri arasında tekel bayilerinin karartılacağını açıkladı. Diyarbakır'da Sanat Sokağı esnafı, ışık kapatarak elektrik zammını protesto etti. İstanbul, İzmir, Bursa'da da benzer eylemler yapıldı. Hatay, Eskişehir ve daha birçok ilde esnaf fatura yakma eylemi gerçekleştirdi. KESK ve Büro Sen gibi sendikalar da fatura yakma eylemlerine başvurdular.

Türkiye Kamyoncular ve Tırcılar Derneği, başta akaryakıt olmak üzere peş peşe gelen fahiş zamlara karşı kontak kapattı. Bursa’da da okul taşımacılığı yapan 2 bin 700 servisçi zamlardan şikâyet ederek akaryakıttan alınan vergi geri çekilmezse kontak kapatarak eyleme gideceğini açıkladı. Sosyal medya platformu Twitter üzerinden ise "6 Mart'ta kontak kapatıyoruz" etiketiyle de hafta sonu için bir eylem çağrısı yapıldı.

"Sivil toplum güç kazanacak"

Tüketici dernekleri de ülkenin çeşitli yerlerinde zamlara karşı eylemler düzenliyor. DW Türkçe'ye konuşan Tüketici Birliği Federasyonu Başkanı Mehmet Bülent Deniz, kurdaki artış ve arka arkaya gelen zamlar nedeniyle Türkiye'de çok uzun zamandır görülmeyen bir tüketici hareketinin ortaya çıkmaya başladığı kanısında.

Bunun son örneğinin 2001 krizinde görüldüğünü ifade eden Deniz, şimdi de "ekonomide yaşanan derin buhran" nedeniyle insanların tepkilerini daha açık bir şekilde ortaya koyduğunu belirtiyor. Tüketicilerin, tüketici örgütlerini harekete geçmeleri için talepleriyle baskıladığı bir dönem yaşandığını dile getiren Deniz, ocak ayından bu yana sahada ve kamu otoriteleri nezdinde yaptıkları girişimlerin kısmen de olsa başarılı olduğunu, KDV oranının yüzde 1'e düşürülmesinin bunlardan biri olduğunu söylüyor.

Türkiye'deki tüketici haklarına ilişkin sivil toplum çalışmasının bundan sonra daha da güç kazanacağını tahmin ettiklerini belirten Deniz’e göre, insanların temel beklentisi gelecek kaygılarını ortadan kaldırabilecek önlemlerin hızlıca hayata geçirilmesi. Küresel koşullar, pandemi ya da Rusya-Ukrayna krizinin insanlar tarafından yeterli ve geçerli bir mazeret olarak görülmediğini vurgulayan Deniz, "Çünkü sorgulama '18 yıl sonra bu noktaya nasıl gelindi' sorgulamasına dönüşmüş durumda. Şu yakın zamana kadar 'bu iktidar gitsin de yerine kim gelsin' sorusuyla karşı karşıya kalırdık. Şimdi çoğu tüketici 'gelen bundan daha kötü olamaz' şeklinde bir düşünce ifade ediyor. Mesele sandığın gelmesiyle biraz daha açıklığa kavuşacaktır. Ama bu köreltilmiş sivil toplum temelinin tekrar ayağa kalkmaya başlamasını, tüketici örgütleri olarak memnuniyetle karşılıyoruz" şeklinde konuşuyor.

Peki artan sokak eylemlerinin bir toplumsal harekete dönüşmesi mümkün mü?

İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Erdoğan,Fotoğraf: privat

"İnsanları sokağa döken öfke birikimi"

DW Türkçe'ye konuşan İstanbul Bilgi Üniversitesi'nden siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Erdoğan, siyaset bilimine göre insanları sokağa döken temel duygunun "öfke" olduğunu belirtiyor ve Türkiye'de böyle bir öfke birikiminin varlığına işaret ediyor.

Erdoğan, "Öfke bir haksızlığa uğradığınızda, bir adaletsizlik olduğunda ortaya çıkan bir şey. Geçinemediğimiz, hak ettiğimiz yaşama ulaşamadığımız için öfkeleniyoruz. Burada "bölüşümsel adaletsizlik" söz konusu ve genelde de bu tür ekonomik dalgalanmalar veya ani fiyat yükselmelerinde bu öfkenin insanları sokağa döktüğünü biliyoruz" diyor.

Ukrayna krizi Türkiye'deki ekmek fiyatını nasıl etkileyecek?

04:01

This browser does not support the video element.

Türkiye'de bölüşümsel adaletsizliğin yanı sıra süreç adaletsizliğinin de toplum kesimleri tarafından hissedildiğini dile getiren Erdoğan, "Bizde çok uzun süredir toplumun önde gelen önemli bir kesimi süreç adaletinin olmadığı kanısında. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin de getirdiği makro düzeyde kararlardan zarar görüyorlar ama bu zararların giderilmesi için herhangi bir şey yapılmıyor. Hatta ve hatta kendileri zarar görürken başkalarının ya da iktidar taraflarının görmediğini düşünüyorlar. Bu da önemli bir öfke. Ayrıca bizim kültür savaşı dediğimiz yaşam tarzına yönelik çatışmalar da süreç adaletiyle alakalı önemli bir öfke oluşturuyor" diye konuşuyor.

"Önünde çok sayıda engel var"

Bu öfkenin üzerine insanların pahalılığı sofralarında daha hissedebilir hale gelmesine yol açan etkenlerin geldiğini vurgulayan Erdoğan, bunun da sokağa çıkmak için bir motivasyon yarattığına işaret ediyor.

Diğer yandan Türkiye toplumunda siyasal bilince ve deneyimlere sahip kişilerin dışında eylemlere katılımın az olmasının da bir gerçek olduğunu dile getiren Erdoğan, "Darbe girişimi sonrası yasal düzenlemeler ve izleyen uygulamalar sokağa çıkmayı zorlaştırıyor. Burada bir orantısız güç ile karşılaşmak mümkün. Öteki tarafta ana akım siyasetin sokağa çıkmaktan ziyade sandıkta bu işi halletmeyi tercih etmesi gibi bir faktör de var. Bütün bunlar üst üste geldiğinde evet, sokağa çıkmak için yeterli öfke yaratabiliriz ama bunun toplumsal harekete dönüşmesi için önüne çok sayıda engel var diyebiliriz" yorumunu yapıyor.

 

Pelin Ünker

© Deutsche Welle Türkçe

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik