Yemen bağlantısı
8 Ağustos 2013 New York Times gazetesinin haberine göre, ABD’nin terör uyarısına kaynaklık eden istihbarat, El Kaide lideri Ayman El Zevahiri ile örgütün Arap Yarımadası‘ndaki kolunun (AQAP) lideri Nasır El Vuheyşi arasındaki konuşmalara dayanıyor. ABD Temsilciler Meclisi İç Güvenlik Komisyonu Başkanı Michael McCaul, bu konuşmalarda 11 Eylül terör saldırılarından bu yana görülen, duyulan en somut ve inandırıcı saldırı tehditlerinin ele alındığını söyledi.
El Kaide, aslında 2011 yılında patlak veren Arap Baharı’ndan önce de Yemen’de çok aktifti. Ancak örgüt, Arap Baharı’nın etkisiyle Yemen‘de ortaya çıkan halk ayaklanmasının ardından oluşan kargaşa ve iç çatışmaları lehine çevirdi. Yemen, El Kaide militanlarının saklanmasına daha elverişli bir ülkeye dönüştü.
Yemen, en yoksul Arap ülkesi olarak görülüyor. 23 milyonluk nüfusun yarısının günlük geliri 2 doların altında. Halkın yüzde 30’u ise işsiz. Mainz Üniversitesi Arap Dünyası Araştırmalar Merkezi Başkanı Günter Meyer’e göre, o nedenle Yemen, El Kaide için ideal bölge oldu. Bunun yanında militanların saklanabileceği, ulaşılması zor birçok bölge de mevcut.
El Kaide ‘kuzey-güney ayrılığı’nı kullanıyor
Cumhurbaşkanı Abdurrabu Mansur Hadi liderliğindeki geçici hükümet, ülkenin büyük bir kısmının kontrolünü elinde bulundurmuyor. Kuzeydeki El Huti isyancıları olarak bilinen Şii isyancılar ile hükümet birlikleri arasında yıllardır büyük çatışmalar yaşanıyor. Güney Yemenliler ise ülkenin bölünmesini ve Kuzey'den ayrılmasını istiyor. Meyer’e göre El Kaide, 2 yıl önce, bölgedeki nüfuzunu artırmak için özellikle Güney Yemen’deki bu durumu iyi kullandı:
"Bundan 18 ay önceye kadar El Kaide’nin güneyde büyük bir hücum grubu vardı. Örgüt burada birçok toprak parçası ele geçirdi. Ancak son 18 ay içerisinde, özellikle ABD’nin insansız hava uçakları ile yapılan saldırılarla Yemen ordusunu desteklemesi sonucu, durum, tersine döndü. O nedenle örgüt, büyük kayıplar verdi. Ancak diğer yandan, örgütün başında Nasır El Vuheyşi gibi bir radikal İslamcı bulunuyor. Vuheyşi, olağanüstü bir askerî organizasyon oluşturdu. Örgütün Arap Yarımadası‘ndaki kolu AQAP, uluslararası alanda El Kaide’nin en tehlikeli kolu olarak görülmesini de ona borçlu."
Nasır El Vuheyşi, Usame Bin Ladin’in Afganistan’daki özel sekreteriydi. ABD birliklerinin Afganistan’a girmesinin ardından Vuheyşi, 2002 yılında İran‘a kaçtı. Ancak İran’da yakalanan Vuheyşi, 2003 yılında Yemen’deki bir hapishaneye sevk edildi. Fakat Vuheyşi, 2006 yılında buradan kaçmayı başardı ve Usame Bin Ladin’e olan yakınlığı nedeniyle bir yıl içerisinde örgütün, Arap Yarımadası kolunun lideri oldu. AQAP olarak bilinen bu grup, 2009 yılında örgütün Yemen ve Suudi Arabistan’daki kollarının birleşmesi ile oluştu. Bu füzyonun ardından Yemenli teröristler bir dizi terör saldırısı ile gündeme geldi. Örneğin 2009 yılının Noel yortusunda, bir ABD uçağında Nijeryalı Ömer Faruk Abdülmuttalib iç çamaşırına sakladığı bombayı patlatmak istemiş ancak başarılı olamamıştı. Abdülmuttalib’in Yemen’de eğitildiği ve silahlandırıldığı ortaya çıkmıştı. Örgüt, 2010 yılında da UPS firmasına ait düşen bir kargo uçağına bombalı paket yerleştirme olayını üstlenmişti.
‘Vuheyşi saldırılardan sorumlu’
Günter Meyer, Doğu Afrika üzerinden yapılan silah sevkiyatı ile Yemen’deki teröristlerin iyi bir şekilde silahlandırıldığını düşünüyor. Bununla birlikte Pakistan‘da saklandığı tahmin edilen El Kaide lideri Zevahiri, Vuheyşi’yi örgütün iki numaralı ismi ilan etti ve Batılı ülkelere yapılacak terör saldırılarının planlanmasının ana sorumlusu yaptı. Meyer, bu ikilinin örgüt içindeki pozisyonlarını değerlendirirken, "Zevahiri, kesinlikle örgütün lideri ancak saldırılardan sorumlu olan isim ise Vuheyşi" diyor.
Hrıstiyan Birlik Partileri’nin (CSU/CDU) Dış Politika Sözcüsü Philipp Mißfelder, uzmanların, El Kaide içerisinde Batı’ya karşı kimin bir sonraki büyük terör saldırısını düzenleyeceğine dair bir güç mücadelesinin oluştuğundan yola çıktığını söylüyor. Hatta uzmanlar bu saldırının yakında olabileceğine dair spekülasyonlarda da bulunuyor. Zira Bingazi’de ABD’li Büyükelçi Christopher Stevens'ın da hayatını kaybettiği saldırının yıl dönümü yaklaşıyor. Yine 11 Eylül de kapıya dayandı sayılır.
O nedenle ABD’de yeni bir tartışma konusu gündeme damgasını vurdu. Bu da, yurt dışındaki büyükelçiliklerin ABD askerleri tarafından korunup korunmaması tartışması. Ancak politikacı Philipp Mißfelder, bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyor. Zira bu koruma siperinin büyükelçilikleri daha fazla hedef haline getireceğini düşünüyor.
© Deutsche Welle Türkçe
DW/DH/BD/BÖ/NH