Yoksulluğa çözüm beklentisi
16 Haziran 2012Hâlihazırda dünyada 1 milyar insanın karnı aç. Bu tablonun en trajik bölümü ise Batı Afrika’da yaşanıyor. Sadece burada 18 milyon insan, her gün yaşam mücadelesi veriyor. Tüm dünyada yaklaşık 170 milyon çocuk, yetersiz beslenme nedeniyle fiziksel gelişme sorunu yaşıyor ve yılda 2 buçuk milyon çocuk, açlık nedeniyle yaşamını yitiriyor.
Dünya Bankası’nın istatistiklerine göre son 30 yıldır aralarında Brezilya, Çin ve Hindistan gibi kalkınmanın eşindeki ülkelerin de bulunduğu dünyanın en güçlü ekonomisine sahip G20 ülkelerindeki zengin ve yoksul uçurumu, hiç bu kadar derin olmamıştı. Dünya Bankasına göre toplumdaki yetersiz beslenme de o ülkenin ekonomisi için yüzde 2-3’lük kayıp anlamına geliyor. O nedenle Meksika’daki zirvede Avrupa’nın içinde bulunduğu ağır borç krizinin gölgesinde de kalsa gıda güvenliği konusunun önemli bir rol oynaması bekleniyor.
Yardım organizasyonu Action Aid’in ABD ofisinden Neil Watkins, açlık krizi ile mücadele için alınması gereken en önemli tedbirin biyoyakıt politikasının değiştirilmesi olduğunu söylüyor ve şu örneği veriyor:
“2005 ile 2011 yılları arasında mısır unundan yapılan tortillanın fiyatı Meksika'da yaklaşık yüzde 70 oranında arttı. 2005 yılından bu yana ABD’de etanol üretiminin yaygınlaştırılması Meksika'nın mısıra yılda 500 milyon dolar daha fazla ödemesine sebep oldu.”
Uzmanlar geçtiğimiz yıl düzenlenen zirve öncesinde de gıda maddelerinin fiyatının aşağı çekilmesi için biyoyakıt sübvansiyonlarının kaldırılmasını istemişti. Ancak Watkins’e göre şimdiye dek herhangi bir gelişme kaydedilmedi.
Küresel malî krizin doğrudan dünyanın en yoksul ülkelerini etkilediğinin en iyi örneğini suyu çekilen sermaye akışında da görmek mümkün. 2010 yılının ilk yarısında kalkınmakta olan ülkelere 309 milyar dolarlık sermaye akışı varken bu miktar 2011 yılının aynı döneminde 170 milyar dolara düştü. Uluslararası yardım örgütleri, 20’ler Zirvesi’nde dengelerin yeniden sağlanacağını umuyor. World Vision yardım örgütünden Adam Taylor, “Sanırım umutlanmak için iyi sebeplerimiz var. Çünkü G20 ülkelerinin ekonomik büyümeye, yetersiz beslenme ve kıtlık sorunlarına ağırlık vereceğini düşünüyoruz. Çünkü kısa ve uzun vadede bir ekonomik büyüme uyarısının gerekli olduğunun farkına vardıklarını tahmin ediyoruz” diye konuşuyor.
"Karın tokluğu, barışın en büyük temeli "
Merkezi Roma'da bulunan Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu’ndan (IFAD) Carlos Sere, kalkınmakta olan ülkelerdeki gıda güvenliğinin, siyasi ve ekonomik ilişkilerin dünyayı bir ağ gibi çevirdiği bir dönemde Kuzey Amerika ve Avrupa’daki sanayileşmiş ülkeleri de doğrudan etkilediğini savunuyor. Sere, “Unutulmamalıdır ki, Arap Baharı’nın fitilini ateşleyen olay, bir sebze satıcısının kendisini yakması oldu” diyor ve ekliyor: “Karın tokluğu, barışın en büyük temellerinden biridir.”
Carlos Sere, doğal gıda üretimi yapan küçük ölçekli çiftçilerin desteklenmesini talep ediyor. Sere, böylece iklim ve çevrenin korunacağını, insanların ekmeğini kazanma yolunu garantileyeceğini ve sanayileşmiş ülkelere gelecekte ciddi bir göç sorunu oluşturmayacağını kaydediyor.
“Robin Hood Vergisi”
Uzmanlar, dünya genelindeki bazı gıda ihracatı yasaklarının da kriz döneminde gıda maddesi fiyatlarını devamlı yukarı çektiğini belirtiyor. Uluslararası yardım örgütleri, bu yasakların kaldırılması ile birlikte Çin ve Hindistan gibi ülkelerin “arazi tutma” politikasının önüne geçilmesi gerektiğini savunuyor. Zira bu ülkeler, Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’daki bir başka ülkede arazi alıp orada sebze ve meyve yetiştirip kendi ülkesine götürüyor.
Yardım örgütlerinin zirveden bir başka umudu da “Robin Hood Vergisi” diye adlandırdıkları malî işlem vergisinin de bir an önce hayata geçirilmesi. Zira bu vergiyle, açlık ve yoksullukla mücadele için yılda 400 milyar dolarlık kaynak sağlanabileceği tahmin ediliyor.
© Deutsche Welle Türkçe
DW/ dpa, BD/BK