1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Vahim bir yanılgının kurbanı

9 Haziran 2017

İngiltere Başbakanı büyük çoğunluk kazanma umuduyla erken seçim kararı almıştı. Seçimden sonra ise çoğunluktan eser kalmadı. DW editörü Barbara Wesel’e göre Britanya siyasi bir krize sürüklendi.

Großbritannien Wahlen 2017 May
Fotoğraf: Reuters/T. Melville

Theresa May kendine çok güvendi. Güçlü bir hükümet kurup gerektiğinde Avrupa Birliği'nden ‘sert' kopma yapabilmeleri için seçmenden yetki istedi. Seçim kampanyasını ‘güçlü' ve ‘sağlam' kavramları üzerine kurmuştu. Ama Büyük Britanya'daki erken genel seçimin iktidarının sonunu getirebileceğini hiç düşünmemişti. Son sözü söyleyen seçmen aynı zamanda ülkesini derin bir siyasi krize sürüklemiş de oldu.

Muhafazakâr Parti'nin, 150, hatta 200 sandalyeli çoğunluk hayalleri kurduğu günleri hatırlamayan var mı?. İşçi Partisi'nin sandıkta kaybolacağını iddia edenler de yok muydu? Oylama, anketlerin işe yaramadığını ve seçmenin aklından geçenleri okumanın mümkün olmadığını bir kez daha gösterdi. Seçmen artık bilinen kalıplara sığmıyor ve ani karar değiştirebiliyor.

Seçim kampanyası tam bir fecaatti

DW editörü Barbara WeselFotoğraf: DW/G. Matthes

Britanyalı bir politikacının yaptığı en kötü seçim kampanyalarından birine tanık olduk. Theresa May halka, geleceğini velisinin tayin edeceği çocuk muamelesi yaptı. Açık münazaraları ret etti. Seçmenle konuşmadı ve her soruya aynı basmakalıp yanıtlarla karşılık verdi. Sarf ettiği boş sözler onu alay konusu yaptı.

Britanyalılar ilk kez başbakanlarının içine sığındığı kozadan çıkmış halini gördüler. Güvenebildiği az sayıdaki politikacıyla kendi kabuğuna çekilmiş, kimseye güvenmeyen, kimseyi de dinlemeyen May duygusuz, kibirli ve insanların gerçek dertlerine anlayış göstermeyen bir kişilik çizdi. Eğitim, sağlık ve yaşlıların bakımı gibi ivedi sorunlarla ilgilenmedi. Bakıma muhtaç olanların maddi varlığına el konmasını öngören ve ‘bunaklık vergisi' benzetmesiyle alaya alınan önerisinden vazgeçmek zorunda kaldı ama bundan büyük zarar gördü. Seçim kampanyası sırasında böylesine saçma bir teklif getirilmesini anlamak gerçekten zordu. Theresa May'da kendini yıkma tutkusu olsa gerektir.

Corbyn namından iyi çıktı

Jeremy Corbyn ise beklenenden çok daha başarılı bir kampanya yürüttü. Parlamentodaki konuşmaları can sıkıcı bulunan İşçi Partisi lideri, tartışma platformlarında, seçmenle birebir yaptığı konuşmalarda ve tartışma toplantılarında moral topladı. Programına inanmış, tutkulu ve samimi olunabilecek bir lider görüntüsü verdi. Partisinin bile başbakanlığa layık olmadığını söylediği Corbyn bir anda kahraman kesildi.

Öncelikle gençler İşçi Partisi'ni seçti. Genç seçmen başarılı internet kampanyasına ikna oldu ve çoğunlukla sosyal vaatlerine güvendiği partiye oy verdi.

Olabileceklerin en kötüsü

Erken seçim Britanya'nın coğrafyasıyla ve toplumun katmanlarıyla bölünmüş bir ülke olduğunu ortaya çıkardı. Seçmen oyunu kendi belirlediği kriterlere göre kullanıyor. Partiye bağlılık, bölgesel eğilimler sosyal bağlar artık rol oynamıyor.

Sorun, Britanya'daki sistemin ortaya çıkan siyasi tabloya uymamasından kaynaklanıyor. Diğer ülkelerde normal olarak koalisyon hükümetleri kurulurken, Britanya'da mutlak çoğunluğa ulaşamamak siyaseti çıkmaza sokuyor. Muhafazakâr Parti en fazla sandalyeyi kazandığı için azınlık hükümeti kurabilir ama bakalım yakında başlayacak olan Brexit pazarlığında kararlılık gösterebilir mi? Avrupa Birliği'nden ayrılma görüşmeleri büyük bir ihtimalle yeni hükümet kurulana kadar ertelenecektir.

8 Haziran Muhafazakâr Parti için büyük bir hezimet oldu. Partisini ve kendisini hezimete sürükleyen de Theresa May'di. Oylamadan ne ‘güçlü', ne de ‘sağlam' çıktı. Britanya siyasi kaosa sürüklendi. Gelecek ise daha da belirsizleşti. Brexit oylamasında umduğunu bulamayan David Cameron gibi Theresa May de vahim bir yanılgının kurbanı oldu. ‘Şimdi ne olacak, Britanya?' Avrupa hayretler içinde bu sorunun cevabını bekliyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Barbara Wesel

 

Sonraki bölüme git Bu konuda daha fazla içerik