Zorunlu göç 75. yılında anıldı
25 Eylül 2008Türkiye ile Almanya arasında Osmanlı dönemine dayanan köklü kültürel ve siyasi ilişkilerin olduğu bilinir. Ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin üzerinde pek fazla konuşulmayan bir dönemi bulunuyor: 1933-1945 yılları arasında Alman Yahudiler’in ve rejim karşıtlarının Türkiye’ye göç etmesi. Almanya’da Nasyonal Sosyalizm döneminde işlerinden atılan, çalışmalarına izin verilmeyen, hatta göçe zorlanan Yahudiler’in ve rejim karşıtlarının gittiği ülkelerden biri de Türkiye oldu.
1933-1945 yılları arasında Almanca konuşulan ülkelerden gelen yaklaşık bin kişi Türkiye’de kendine yeni bir vatan buldu. O dönemde Alman vatandaşlığından atılan bu kişilerin çoğu, Türkiye’de bir mülteci gibi değil, adeta bir konuk gibi karşılandı. Zira Türkiye bu dönemde Atatürk’ün öncülüğünde kapsamlı bir eğitim reformuna hazırlanıyordu. Kendi ülkelerinde işsiz kalan bilim insanları ve sanatçılar, eğitim reformunun hayata geçirilmesine katkı sağlamak üzere Türkiye’ye davet edildiler.
Yüzlerce bilim insanı Türkiye'ye yerleşti
75. yılında Almanlar’ın Türkiye’ye zorunlu göçü, geçtiğimiz günlerde Berlin’de Konrad Adenaeur Vakfı’nın düzenlediği toplantıda konuşan
Türk-Alman Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Thomas Kossendey ilk etapta 30 bilim insanın davet edildiğini belirtti.
Kossendey, imzalanan anlaşmayı şu şekilde dile getirdi: "1993 yılının temmuz ayında Prof. Philipp Schwartz’ın Zürih’te kurulan Dayanışma Derneği adına imzaladığı anlaşma ile en az 30 bilim insanının Türkiye’de çalışması sağlanır, ancak bu sayı 30 ile sınırlı kalmaz. Almanca konuşulan ülkelerden yüzlerce bilim insanı Atatürk’ün de açık daveti üzerine 1945 yılına kadar Türkiye’ye yerleşir."
Türkiye'nin gelişmesine katkıları
Hristiyan Demokrat politikacı Kossendey, aralarında bilim insanlarının, ekonomistlerin, sanatçıların, doktorların, idari işler, trafik düzenlemesi gibi alanlarda uzmanların bulunduğu bu göçmenlerin Türkiye’nin modernleşmesine katkı sağladığını vurguladı.
Kossendey, bu kişilerin Batı’yı örnek alarak bakanlıkların kurulmasına, kentlerin planlamasına, yüksek okulların modernleştirilmesine, müzik ve tiyatroda Avrupa standartlarının yerleştirilmesine yardımcı olmaları öngörüldüğünü söyledi.
Ünlü isimler
Alman Savunma Bakanlığı Müsteşarı Kossendey, bu kişiler arasında savaş sonrasında Almanya’da da ün kazanmış isimler olduğunu belirtti. Sonraki dönemde Batı Berlin Belediye Başkanlığı yapan Ernst Reuter, sürgünde 12 yıldan fazla kalır ve Ankara Üniversitesi’nde siyaset, yerel politika ve kent planlaması dersleri verir.
Hukuk uzmanı Hirsch, 10 yıl boyunca Ankara ve İstanbul Üniversiteleri’nde dersler verir, İstanbul Hukuk Fakültesi’nin kurulmasına öncülük eder, Türk ticaret yasasının oluşturulmasına büyük katkı sağlar. Müzisyen ve besteci Paul Hindemith, Ankara Devlet Konservatuarı’nın kurulmasında önemli bir rol oynar, nomist Fritz Neumark o dönemde Türk hükümetine danışmanlık yapar.
Pataloji alanında öncü Yahudi doktor
1933 yılında ailesi ile birlikte İstanbul’a sürgüne giden Münihli doktor Siegfried Oberndorfer, tıp alanında öncü çalışmalar yapar. Oberndorfer’in hikayesinden yola çıkarak o dönemi anlatan ”Münih ve İstanbul” adını taşıyan bir sergi hazırlayan küratör Jutta Fleckenstein, Oberndorfer’in 11 yılda 75 makale ve kitaba imza attığını söyledi.
Bunlar arasında önem taşıyan temel eserler de bulunmakta; örneğin Türkçe olarak da yayımlanan genel patoloji ve tümörlerle ilgili ders kitapları. Oberndorfer, 1938 yılında İstanbul Üniversitesi bünyesinde kanser çalışmaları enstitüsünü kurararak, yöneticiliğini üstlenir.
Türkler'in Avrupa'ya katkısı
Alman hükümetinin baskılarına rağmen Türk hükümeti, bu bilim insanlarının, uzmanların ve sanatçıların görevlerine son vermez. Ernst Reuter’in oğlu Edzard Reuter, o yıllarda üniversitelerde ve idari işlerde görevli olan Almanlar’ın etkilerinin hala görüldüğünü belirtiyor.
Çocukluğunu Türkiye’de geçiren Reuter, ancak madalyonun arka yüzünü de görmek gerektiğini vurguladı. Reuter "Almanya’da bizim şunu öğrenmemizin artık zamanının geldiğini düşünüyorum; bizim Türkler’e ne verdiğimizi değil, Türkler’in bize ne verdiğini, Türk tarihinin, Türk kültürünün Avrupa’daki gelişimi nasıl etkilediğini artık görmemiz lazım" şeklinde konuştu.